İnsan bedeni daha güçlü ve dayanıklı olması gereken
durumlara hazır olacak şekilde yaratılmıştır. Beyin zarı ve alt
bölgesine ulaşan dış uyarılar, belirli bir düzeyi aşınca heyecan oluşur
(1). Ön hipofiz (2), tiroid bezini (3) ve böbrek üstü bezlerini (4)
harekete geçirir. Beyinden gelip gözlere, yüz kaslarına, kafatası içi ve
dışı damarlara ve yutağa giden sinirler (5,6,7), boğaza, kalbe ve
bağırsağa giden sinirler (8), kalbin işlevini, damarları, adrenalin
salgılanmasını ve bağırsak hareketlerini düzenleyen sinirler
(9,10,11,12,13) bağırsağa ve idrar torbasına gidenler (14) heyecandan
bütün vücudun etkilenmesini sağlar.
Bu olağandışı durumlarda vücutta gerekli düzenlemenin yapılabilmesi için elbette öncelikli olarak kalbin daha hızlı atması ve daha çok kan pompalaması gereklidir.
Bu tip durumlar için de gerekli tedbir alınmış ve insan vücudu içine bir başka sistem yerleştirilmiştir. Adrenalin isimli bir hormon, herhangi bir olağandışı durum karşısında, böbreküstü bezlerinden salgılanır. Bu hormon molekülü -kendi boyutları düşünüldüğünde- çok uzun bir yolculuk yapar ve kalp hücrelerine ulaşır. Hormon kalp hücrelerine “daha hızlı kasılmaları” emrini verir. (bkz. Hormonal Sistem bölümü) Böbrek üstünde yer alan ve bu hormonu üreten hücreler, kalp hücrelerini tanımakta, kalp hücrelerinin hangi dili anladıklarını bilmektedirler. Aynı zamanda vücudun daha dayanıklı olması gerektiği, bunun için de kalbin daha hızlı atması gerektiği bilgisine ve şuuruna da sahiptirler. Kalp hücreleri de bu emre itaat ederler ve daha hızlı bir şekilde atmaya başlarlar. Böylece acil durum karşısında insan vücudunun ihtiyacı olan ekstra kan sağlanmış olur.
Kalbin Çalışmasındaki “Olmazsa Olmaz”lar
Şu ana kadar kalpte kurulu olan elektronik sistemin tasarımından bahsettik. Ancak bu sistemin kusursuz tasarımının çalışabilmesi için elekrik sinyallerine ihtiyaç vardır. Elektrik sinyallerinin üretilebilmesi için de kanda bulunan sodyum, potasyum ve kalsiyum iyonlarının belirli bir düzeyde olmaları gerekir. Bu maddelerin kandaki düzeylerinin böbrek, bağırsak, mide, akciğer gibi organlarca düzenlendiği düşünülürse, bu sistemin evrim gibi hayali bir mekanizma sonucunda meydana gelmesinin imkansızlığı, daha açık bir şekilde ortaya çıkar.
Kalp sahip olduğu teknoloji ile bilim adamlarını
hayrete düşürmektedir. Hiçbir evrim mekanizması ile açıklanamayacak
kadar olağanüstü bir tasarıma sahip olan kalbimizi yaratan kuşkusuz
övülmeye layık olan Allah’tır.
Buna karşın ortada çok garip bir gerçek daha vardır. Kalbin tesadüfen oluştuğunu düşünmek, böyle bir pompanın, ya da herhangi benzeri bir teknolojik ürünün -örneğin bir televizyonun- tesadüfen var olabileceğini düşünmekten çok daha mantıksız ve akıl dışıdır.
Herşeyden önce kalpte insan yapımı bir cihazdan çok daha üstün bir teknoloji vardır. Ancak en önemlisi -her ne kadar imkansız da olsa- kalbin tesadüfen oluşmasının tek başına bir anlamı yoktur. Kalple beraber binlerce kilometre uzunluğundaki kan damarlarının, damarlarda bulunan kan sıvısının, bu kanı süzen böbreklerin, kana oksijen verip karbondioksiti alan akciğerlerin, kana besin temin eden sindirim sisteminin, bu besinleri rafine eden karaciğerin, kalbin çalışmasını düzenleyen sinir sisteminin, vücudu bir bütün olarak yönetecek beynin, vücudu ayakta tutacak kemik sisteminin, kalbin çalışmasına yardımcı olacak hormonal sistemin ve buna benzer binlerce unsurun da aynı anda yine tek bir tesadüfle var olması gerekir. Kaldı ki bu sayılanların her biri -tesadüflere yer vermeyecek şekilde- özel bir tasarıma sahiptir. İşte bu yüzden bir evrim süreci sonucunda tesadüfen kalbin meydana gelmesi, tesadüfen bir televizyonun veya herhangi başka bir teknolojik aletin meydana gelmesiyle kıyaslanamayacak kadar imkansızdır.
Ortada çok açık bir gerçek vardır. Kalp, beraber çalıştığı tüm sistemler ve elemanlarla birlikte Allah tarafından yaratılmıştır.
Kan Damarları
Kalbe giren ve çıkan damarlarla bedenimizde ihtiyaç duyulabilecek her noktaya gerekli bağlantılar yapılmıştır.
Herhangi bir binada boru tesisatı döşemek için bir plana ihtiyaç vardır. İnsan bedenindeki boru tesisatının planı ise, insan yapısı olan hiçbir planla karşılaştırılamayacak kadar mükemmeldir.
Üstelik insan bedeninde yaklaşık 100 bin km uzunluğunda damar döşeli iken, orta büyüklükte bir binada ancak birkaç kilometre uzunluğunda boru döşelidir. Özel alaşımlardan yapılan bu borular birkaç on yıl içinde çeşitli problemler doğurur. Bağlantı yerleri kaçak yapar, kimi borular zaman içinde çürür, kimi duvarlarda borular yüzünden rutubet görülür. Bütün bu problemler bina sabit bir yapı olduğu ve tesisat yerinden hiç oynamadığı halde meydana gelir.
Sağlıklı bir insan bedeninde bulunan boru tesisatı ise, görevini ömür boyu yerine getirir. Ne bir bakıma ihtiyaç duyar ne de bir parça değişimine. Dahası insan bedeni bir bina gibi hareketsiz değildir. İnsan hareket e- der, yürür, koşar, oturur, kalkar; ve damarlar da bu gerilim altında sürekli esner. Ancak damarlar o kadar mükemmel bir yaratılışa sahiptirler ki -eğer insan kendi sağlığını bozacak hareketler yapmazsa- herhangi bir problem çıkarmazlar.
İnsan Bedenindeki Benzersiz Tasarım
Hiç damar bulunmayan bir insan bedeni olduğunu varsayalım. Ve bir mühendisten bu bedenin içine döşenecek damarlar ile ilgili bir plan yapmasını isteyelim. Bu planda karaciğerin derinliklerinden, kemik dokularının içine, göz kapaklarından böbreklere kadar her hücreye gerekli bağlantılar sağlanmalıdır. Ayrıca her organın işlevine göre damar kalınlıkları ve özellikleri de belirlenmelidir. Bir insanın böyle bir planı tek başına yapamayacağı çok açıktır. Ancak dünya üzerindeki tüm insanlar toplansa da sonuç değişmeyecektir. Bunların tümünün ne ömrü ne de aklı, sonsuz kombinasyona sahip kan dolaşım ağının planını tasarlamaya yetmez. Milyarlarca insanın biraraya gelerek tasarlayamayacağı kadar mükemmel bir planın, kör tesadüflerle ortaya çıktığını iddia etmek ise elbette ki mümkün değildir. Tek bir aşamasında dahi tesadüfe asla yer vermeyen bu sistem, insanın Allah tarafından yaratıldığını çok açık bir biçimde gözler önüne sermektedir.Yolculuk Başlıyor…
Kan, kalp sayesinde beyinden akciğerlere kadar bütün vücudu dolaşır.
Şimdi bir hücre büyüklüğünde olduğumuzu varsayalım ve kan hücreleriyle beraber dolaşım sisteminde bir yolculuğa çıkalım;
Başlangıç noktanız kalbin sol üst pompası yani sol kulakçık. İçinde bulunduğunuz bölme oksijence zengin temiz kanla dolu. Çevrenizde oksijen taşıyan milyonlarca alyuvar var. Hemen altınızda kalbin sağ karıncığına açılan kapalı bir kapak bulunuyor. Kapak yalnızca aşağı doğru açılabilen tek yönlü bir kapak.
Kulakçığın birden kasılmasıyla kapakçık aşağı doğru açılıyor. İçinde bulunduğunuz kan sıvısı kalbin alt tarafındaki bölmeye doluyor. Artık çok güçlü bir pompa olan sol karıncıktasınız. Üstünüzdeki kapak geldiğiniz yöne geri dönmenizi engellemek için kapanıyor.
Sol karıncık kanı vücudun en uzak noktalarına gönderebilecek kadar güçlü bir pompa. Bu pompanın çıkış noktasında da aort atardamarına açılan tek yönlü başka bir kapak var. Bu kapağın görevi de buradan pompalanan kanın kalbe geri dönmesini engellemek.
Derken sol karıncık da şiddetle kasılıyor ve bu kapak dışarı doğru açılıyor. İçinde bulunduğunuz kan büyük bir hızla vücuttaki en büyük atardamar olan aorta doğru pompalanıyor.
Aort damarının duvarlarına yaklaşınca çok ilginç bir yapıyla karşılaşıyorsunuz. Damarın iç yüzeyi cilalanmış gibi. Bu cilalı ve yağlı yüzey sürtünmeyi azaltıyor ve kanın kolaylıkla akıp gitmesini sağlıyor.
Bu noktada yolculuğumuza kısa bir ara vererek aortu ve atardamarları yakından inceleyelim.
En Güçlü Damar
Kalpten dokulara kan götüren damarlara atardamar, dokulardan kalbe kan getiren damarlara toplardamar denir. Atardamarlar genellikle vücudun dokularına gömülmüş olarak derinde bulunurlar. Ancak bazı yerlerde, örneğin el bileğinde, şakaklarda, boyunda ve ayak bileğinin dış yanında yüzeye yakındır. Bu bölgelerde, her kalp atımında kanın atardamarların duvarına basınçla vurarak geçişi hissedilebilir.Damarın en iç yüzeyi, düzgün bir zemin oluşturmak için birbirine yapıştırılmış değişik biçimli kaldırım taşlarını andırır. Ancak burada kullanılan malzeme taş değil hücrelerdir.
Bu noktada dikkatimizi biraz toparlayalım. Hücreler canlı varlıklardır. Bir grup canlı hücre, adeta kaldırım taşlarının özenle döşenmesi gibi yan yana yerleştirilmiş ve ortaya pürüzsüz bir yüzey çıkmıştır. Bu yüzey 360 derece dönerek bir boru oluşturmuştur. Buna benzer milyonlarca boru birbirleriyle bir düzen içinde birleşerek damar sistemini oluşturmuştur.
Peki bu nasıl gerçekleşmiştir?
Öncelikle hücrelerin kaldırım taşları gibi yassı ve birbirleriyle birleşebilecek şekillere sahip olmaları gerekir. Milyarlarca hücreyi bu özel şekilde var eden güç nedir?Daha sonra bu hücreler -daha anne karnındayken- kaldırım taşı gibi yanyana dizilmelidirler. Milyarlarca hücreyi pürüzsüz ve düzgün bir şekilde dizen kimdirş
Örülen duvarda tek bir hücre eksik kalsa, buradan dışarı kan sızacaktır. Bu duvarı eksiksiz ören kimdir?
Bu soruların cevabı elbette tesadüf olamaz.
Ayrıca unutulmamalıdır ki söz konusu olan bir fabrikanın döküm kalıbından çıkan metal bir boru değildir. Söz konusu olan, canlı hücrelerin biraraya gelmeleri sonucunda oluşan canlı bir “boru”dur. Bu küçük canlılar ömürlerini niçin bir borunun parçası olmak için harcamaktadırş Onlara bu dizilimi, bu görevi veren kimdir?
Bu sorunun cevabı da tesadüf olamaz. Ancak evrimciler hiçbir zaman bu tip detayları düşünmezler. Daha doğrusu bu gerçekleri görmezden gelir, üzerinde düşünmek bile istemezler. Evrimciler damar dokularını anlatan ve içinde bol bol Latince terimlerin bulunduğu konuşmalar yapabilir, kitaplar yazabilirler. Ancak bu hücrelerin nasıl olup da bir düzen içinde biraraya geldikleri sorusunu hiçbir zaman cevaplayamazlar. Çünkü verecebilecekleri tek cevap tesadüftür.
Üstte embriyo
hücrelerinin damarları oluşturma aşamaları görülmektedir. Anne
karnındaki embriyonun hücreleri dağınık haldeler (1), hücreler biraraya
gelip yan yana dizilmeye başlıyorlar (2, 3), hücreler sımsıkı bir duvar
gibi birleşerek damarları oluşturuyorlar (4). Hücrelerin oluşturdukları
bu duvar öylesine sağlamdır ki kan hiç dışarıya sızmaz. Embriyoyu
oluşturan hücrelere birleşme emrini veren ve nasıl hareket edeceklerini
onlara ilham eden elbette ki Yüce Allah’tır.
Bu kadar geçersiz bir cevabın insanı nasıl küçük düşüreceğini bildikleri için, konuyu “evrimsel süreç içinde bu hücreler biraraya geldiler ve damarları oluşturdular” gibi aslında hiçbir mantığı bulunmayan cümlelerle geçiştirirler.
Eğer bu açıklamayı yapan evrimci toplum tarafından bilim adamı olarak tanınıyorsa, bilimsel literatüre yabancı olan insanlarda şöyle bir düşünce oluşabilir. Bu açıklamayı bir bilim adamı yapıyorsa mutlaka arkasında bilimsel bazı gerçeklerin olduğunu, ancak söz konusu bilim adamının insanlar anlamayacağı için konuyu geçiştirdiğini zannederler.
Ancak evrimcilerin damarların nasıl oluştuğu sorusuna verebilecekleri bir cevapları yoktur. Yalnızca bu değil buna benzer binlerce soruya verebilecekleri cevapları yoktur. Bu konulara girmekten kaçınır ve konuyu yuvarlak cümlelerle geçiştirirler.
Kısacası hiçbir evrimci insan vücudundaki damar ağının nasıl var olduğunu açıklayamaz. Bu konuyu çok kolay test edebilirsiniz. Herhangi bir evrimciye damar sisteminin ve damarın yapısının mükemmelliğini, hücrelerin nasıl bir uyum içinde dizildiklerini anlatın. Ardından bu yapının ilk defa nasıl ortaya çıktığı sorusunu sorun. Verebilecekleri tek cevap “tesadüfler sonucu” olacaktır.
Oysa bu sorunun tek doğru cevabı vardır; Damarları, damarların içindeki kanı, bu kanı pompalayan kalbi ve insan vücudundaki diğer milyonlarca sistemi var eden alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Damarlardaki Esneme Payı
Atardamarların yapılarındaki özel yaratılış yalnızca hücrelerin kusursuz dizilimlerinde görülmez. Bu hücrelerin oluşturdukları tabakanın hemen dışında kas yapılı bir başka tabaka vardır. Burada bulunan kas hücreleri son derece elastiktirler. Elastik lifler kalp atışları sırasında oluşan kan basıncına karşı damarların dayanıklılığını artırır. Ayrıca damarlara kazandırdığı esneklikle, kanın damar içerisinde ilerlemesini sağlar.Eğer kan yüksek basınçla, kalpten esnek olmayan bir damar sistemine pompalanmış olsaydı, hem kalbe büyük bir yük binecekti, hem de atardamarların içinde kan basıncı çok yüksek olacaktı. Bütün bu detaylar Allah’ın yaratmasındaki benzersizliğinin bir başka göstergesidir.
Yolculuk Devam Ediyor
Yukarıda büyütülmüş resmi görülen kılcal damarların
vücutta kapladığı alanı şöyle bir benzetme ile zihinde daha iyi
şekillendirmek mümkündür. Kılcal damarların tümü yüzeysel olarak düz bir
alana yayılsa bu alan 6.000 m2‘lik yer kaplardı. Soldaki
resimde kalp, atardamar, toplardamar ve kılcal damarların birbirleriyle
olan bağlantıları ve yapıları görülüyor.
Bu yol üzerinde karaciğere, mideye, ince bağırsağa, kalın bağırsağa, böbreklere, ve bacaklara giden birçok sapak vardır. Yolda ilerledikçe içinde bulunduğunuz damarın birçok dallanmalar yaptığını ve gittikçe daraldığını görebilirsiniz. Bu sayısız dallanmalar vücudun derinliklerine kan götüren küçük sapaklardır. Bu sapaklardan birine girip ilerlediğinizde içinde bulunduğumuz damarın iyice inceldiğini fark edersiniz. Artık atardamarların değil kılcal damarların içindesiniz. (Kılcal damarların çapı 0.006 mm.dir)
Bir süre sonra damar o kadar daralır ki genişliği ancak tek bir alyuvar hücresinin zorlanarak geçebileceği kadar olur. Yolculuğun bu bölgelerinde etrafınızda bulunan hücrelerde hızlı bir alışverişin yapıldığını fark edersiniz. Alyuvar hücreleri uzun yolculuklarında taşıdıkları çok önemli kargolarını teslim etmeye başlarlar. Taşıdıkları oksijen molekülünü, oksijene ihtiyacı olan hücrelere verir ve hücrelerin ürettiği karbondioksiti alırlar. Aynı şekilde kanın taşıdığı besin molekülleri de bu bölgede ihtiyacı olan hücreler tarafından alınır. Bu, hücre için hayati bir alışveriştir. Artık dönüş zamanı da gelmiştir.
Oksijenlerini kaybeden alyuvarların rengi parlak kırmızından koyu kırmızıya döner. Yolda ilerledikçe damarlar tekrar genişlemeye başlar. Başka kılcal damarlardan gelen karbondioksit yüklü alyuvarlar da yolculuğa katılır ve kan hacmi artar. Artık kılcal damarlardan ayrılır ve yolunuza toplardamarlarda devam edersiniz.
Vücuttaki Bir Başka Tasarım Harikası: Toplardamar
Kan, atardamarlarda kalbin pompalama basıncı sayesinde yol alır. Ancak kılcal damarlarda bu basıncın etkisi azalır. Toplardamara gelindiğinde ise artık kalbin pompalama gücü etkisini iyice kaybetmiştir.Peki kan dönüş yolculuğunu nasıl tamamlayacaktır?
Yukarıdaki kesitte de
görüldüğü gibi toplardamarlarda da çok detaylı bir tasarım vardır.
Böylesine detaylı bir yapının tesadüfen ortaya çıkamayacağı akıl sahibi
her insan için çok açık bir gerçektir.
Toplardamarlar vücut içinde özel bir planlama ile yerleştirilmiştir. Bu damar türünün çevresi iskelet kaslarıyla sarılmıştır. Toplardamarlar işte bu kasların enerjilerinden faydalanırlar. Örneğin her adım atışınızda kasılan bacak kaslarınız aynı anda kanı da yukarı doğru pompalar. İşte bu planlama sayesinde toplardamarların kendi pompalama sistemleri vardır.
Ayakla kalp arasındaki 1.5 metrelik yolculuğun sonuna yaklaşıldığında bir başka problemle karşılaşılır. Ana toplardamar vücudun orta yerine geldiğinde artık iskelet kaslarıyla kaplı değildir. Burada solunum kasları toplardamarlara destek olur. Akciğerin hemen altında yer alan ana toplardamar her nefes alışımızda sıkışır. Dolayısıyla genişleyen göğsün oluşturduğu negatif basınç kanın kalbe doğru dönmesini sağlar.
Toplardamarların kendilerine özgü bir pompalama
sistemleri vardır. İskelet kasları kasılıp, toplardamarlara baskı
yapınca, kasılan bölgedeki kapakçıklar açılmaya zorlanır ve kan kalbe
doğru gider.
Toplardamarın içine çok sayıda küçük kapakçık yerleştirilmiştir. Bu kapakçıkların her biri son derece özel bir tasarıma sahiplerdir. Her birinin -yine etten yapılmış- menteşeleri vardır ve bu menteşeler kapağın tek yöne doğru açılmasına izin verecek şekilde tasarlanmışlardır. Ortada gerçek bir mühendislik harikası vardır. Şimdi bu mükemmel sistemin nasıl inşa edildiğini düşünelim. Yeryüzünün en uzun boru hattının yapımında çalışan işçiler üç önemli görevi üstlenmişlerdir. Bu işçiler hem bir mühendis hem bir işçi hem de bir inşaat malzemesi olarak görev alırlar.
Bu boru inşaatının yapım planları ve projeleri hücrelerin çekirdeklerindeki bilgi bankalarında (DNA’larında) bulunmaktadır. Her hücre bu projeyi adeta bir mühendis gibi okur. Hücrenin bir inşaat projesini okuması ve yorumlaması şüphesiz büyük bir mucizedir. İnsanlar yıllarını akademik çalışmalara vermiş mühendislere, profesörlere karşı saygı ve hayranlık duyarken, kendi hücrelerinin çok daha kompleks plan ve projeleri okuyabildiklerini, yorumlayabildiklerini ve uygulamaya koyabildiklerini bilmezler ya da görmezden gelirler.
Hücreler okudukları ve yorumladıkları plana göre boru inşaatının neresinde görev yapmaları gerektiğini bilirler. Ayrıca bu inşaatta çalışan milyarlarca hücre içinden hangileri ile biraraya gelmeleri gerektiğini de bilirler. Ait oldukları yeri buldukları anda ise bir işçi gibi çalışmaya başlar ve boru hattının kendilerine düşen parçasını inşa ederler. Ancak kullandıkları malzeme yabancı bir inşaat malzemesi değil kendileridir. Bu inşaatta çalışan her hücre ömrünün geri kalan kısmını boru hattının küçük bir parçası olmak uğruna feda eder.
Toplardamarlarda kan ilerlerken iskelet kaslarının
hareketi. 1) Dinlenme hali. 2) Kaslar kasılıp, esneyerek toplardamarları
sıkar ve kanı kalbe doğru gitmeye zorlar. Alttaki kapakçık geri akışı
engeller. 3) Kaslar gevşer ve toplardamar yayılarak aşağıdaki kanla
dolar. Üstteki kapakçık da geri akışı engeller.
Söz konusu inşaat devam ederken bazı hücreler de okudukları plana göre farklı bir karar alırlar. Bu hücreler damarın içinde bir kapak oluşturmaya karar verirler. Binlerce hücre biraraya gelerek bir kapak oluşturur ve damarın iç yüzüne tutunurlar. Bazı hücreler de -yine her biri ait olmaları gereken yeri ellerindeki projeye göre tespit ederek- bu kapağın menteşesini oluştururlar. Söz konusu menteşenin tek yöne doğru açılmasını da yine hücrelerin projeyi yorumlayabilme ve inşa yetenekleri sayesinde gerçekleşir. Bu hücreler içinde bulundukları borudan bir sıvının akacağını, bu sıvının hangi yöne doğru akması gerektiğini, ve bu akımın devamlı olması için nasıl bir tedbirin alınması gerektiğini bilir ve buna göre hareket ederler.
Bu kapaktan birkaç milimetre ilerde yine aynı mucize gerçekleşir. Burada bulunan başka hücreler de yine benzer bir şuurla başka bir kapak yaparlar. Adeta bir önceki kapağı inşa eden hücrelerle sözleşmişlercesine aynı yöne doğru açılan bir kapak inşa ederler. Eğer bu kapaklardan bazılarını inşa eden hücreler farklı bir karar alsalar ve kapaklardan bazılarını ters yöne doğru açılabilecek şekilde inşa etselerdi, bu sefer kan, damarlarda akamaz ve insan yaşamını derhal yitirirdi. Ancak bu gerçekleşmez. Toplardamar boyunca var olan binlerce kapağın her biri ayrı ayrı birbirlerine uygun şekilde inşa edilirler.
Bu sistemi üstün güç sahibi Yüce Allah’ın yarattığı; hücrelerin yukarıda bahsettiğimiz akıl, şuur ve fedakarlık gösterisini ancak ve ancak kendilerini yaratan Rabbimiz’in dilemesiyle gerçekleştirdikleri tartışılmaz bir gerçektir. Aynı şekilde, hücrelerin çekirdeklerine yeryüzünün en uzun boru hattının ve vücuttaki binlerce diğer sistemin projelerini yerleştiren, hücrelere bu projeleri okuma, yorumlama ve buna göre inşaat yapma yeteneklerini veren alemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Ey insan, ‘üstün kerem sahibi’ olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, ‘sana bir düzen içinde biçim verdi’ ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)
Kalbe Dönüş
Damarların içinde insan vücudu boyunca yaptığımız yolculuğumuza tekrar geri dönelim. Yukarda detaylı olarak üzerinde durduğumuz toplardamarlarda bulunan tek yönlü küçük kapakçıklar sayesinde kalbe doğru yol almaya devam ederiz. Yolculuğa başladıktan yaklaşık 40 saniye sonra da kalbe tekrar geri döneriz.Kalbin sol üst odacığında başlayan yolculuğumuzun birinci bölümü, kalbin sağ üst odacığında son bulur. Parlak kırmızı bir kan içinde yola çıkmışken, koyu renkli bir kan denizi içinde yolculuğumuzun ilk kısmı biter. Artık başka bir yolculuğa çıkma zamanı gelmiştir. Karbondioksit yüklü kanın temizlenmesi gerekmektedir.
Sağ kulakçığın kasılmasıyla beraber kulakçığın altında bulunan kapak açılır ve içinde bulunduğumuz koyu kırmızı kan sağ karıncığa dolar. Ardından bu kapak kapanır ve kanın kulakçığa doğru geri dönmesi engellenmiş olur.
Sağ karıncığın içinde çok kısa bir süre kalırız. Sağ karıncığın kasılmasıyla başka bir kapak açılır ve kan akciğerlere doğru fırlatılır. Arkamızda kalan kapak, kalbe geri dönüşümüzü engelleyen son güvenlik sistemidir. Karbondioksit yüklü kanın içinde akciğerlere doğru hızla yol alırız.
Kalpten akciğerlere doğru olan yolculuk kısa sürelidir ve bu nedenle “küçük dolaşım” olarak adlandırılır. Akciğere varıldığında etrafımızdaki kan hücreleri taşıdıkları karbondioksiti verip –ki karbondioksitin taşınmasında da kompleks birçok kimyasal işlem gerçekleşir- oksijen almaya başlarlar. Burada baş döndürücü hızda bir alışveriş gerçekleşmektedir.
Akciğer de her dakika 56.000.000.000.000.000.000.000 yani 56×1021 (56 septrilyon) oksijen atomu hücrelere ulaştırılır.26 Tek bir oksijen atomunun alyuvarlara geçişi için bile birçok mikro sistem birlikte çalışır. Her birim bir üst birime tam uyum gösterir ki bu da oksijen -karbondioksit alışverişinin tek bir saniye dahi aksamadan işlemesini sağlar.
Baş döndürücü bir hızda gerçekleşen bu alışveriş sonunda çevremizdeki alyuvarlar oksijenle yüklenir. Ardından bu hücrelerle birlikte, akciğer toplardamarı içinde kalbe doğru yol almaya başlarız. Sonunda yolculuğumuza başladığımız yere, sol kulakçığa ulaşırız. Oksijen yüklü temiz kan vücutta yeni bir tura hazırdır.
Akımı Kontrol Eden Bilgisayar
Dolaşım sisteminin çok ilginç ve önemli bir özelliği daha vardır. Dolaşım sistemi basit bir boru tesisatı gibi sıvıyı yalnızca iletmez. Gerekli durumlarda hangi organa ne kadar kan gitmesi gerektiğini de ayarlar.Bu çok şaşırtıcı bir bilgidir. Bir boru sistemi, içinde akan sıvının öncelikli olarak hangi organa gitmesi gerektiğini belirlemekte ve gerekli ayarlamaları kendi üzerinde yapmaktadır. Kimi zaman daralarak kimi zaman genişleyerek kanın gitmesi gereken adresi değiştirebilmektedir.
Örnek olarak beynin kan ihtiyacını ele alabiliriz. Beyin, vücuttaki bütün işlemleri kontrol ettiğinden, sabit kan gereksinimi olan bir organdır. Beyne yapılacak kan ikmali ne pahasına olursa olsun sürdürülmelidir. Bir kanama sonucunda öteki tüm organlara kan ulaşımı dursa bile, birçok sinir, beyne kan iletilmesi için harekete geçer ve damarların çapları buna göre ayarlanır. Bazı organlara giden damarlar geçici olarak devreden çıkartılır ve kan akışının beyne giden damarlara yönlendirilmesi sağlanır.
Bir evrimci olan Susan Schiefelbein, The Incredible Machine adlı kitabında damar sistemini üstün bir bilgisayara şöyle benzetmektedir:
Kalp ve kan damarları, vücudun ihtiyaçlarını karşılamak için kan akışını hızlandırmak veya yavaşlatmaktan başka işler de yaparlar. Kırmızı ırmağı, farklı dokulara, farklı basınçlarda ve farklı işler yapmak üzere taşır. Kan, yemek yediğimizde midemize, yüzdüğümüzde akciğerlerimize ve kaslarımıza, okuduğumuzda beynimize toplanır. Metabolizmanın bu değişen ihtiyaçlarını karşılamak için damar sistemi bir bilgisayar kadar başarıyla bilgi tamamlar, sonra da hiçbir bilgisayarın yapamadığı gibi karşılık verir.27
Bilgisayar sistemleriyle karşılaştırılan bu sistem, kuşkusuz evrim teorisinin iddia ettiği gibi kör tesadüfler sonucunda değil, Allah’ın yaratması sonucunda var olmuştur.
İç İçe Geçen Mucizeler
Allah insanı öyle bir sanatla yaratmıştır ki, insan bedenindeki her sistem bir diğer sistemle bağlantılıdır. Bir sistemin işleyişindeki bozukluk diğer sistemin çalışmasını da aksatır. Bunu daha iyi anlamak için yalnızca dolaşım sisteminin diğer sistemlerle olan ilişkilerini inceleyelim.* Sindirim sisteminin özümsediği besinler, vücut hücrelerine kan yoluyla taşınır. Öyleyse dolaşım ve sindirim sistemleri aynı anda yaratılmış olmalıdır.Bu örnekler diğer sistemlerin dolaşım sistemi üzerindeki etkileriyle ilgili örneklerdir. Buna benzer birçok örnek çıkartılabilir. Ancak unutulmaması gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Dolaşım sistemi diğer bütün sistemlerdeki organları besler. Örneğin sindirim sisteminin parçaları olan dil, tükürük bezleri, yemek borusu, mide, bağırsaklar, karaciğer ve diğer organlar kan damarlarıyla beslenir.
* Hormonal bezlerin ürettikleri mesajlar, ilgili organlara kan yoluyla taşınırlar. Dolaşım ve hormonal sistemler aynı anda yaratılmış olmalıdır.
* Kandaki karbondioksit solunum sistemi tarafından temizlenir. Dolaşım ve solunum sistemleri aynı anda yaratılmış olmalıdır.
* Kan, böbreklerde düzenli olarak temizlenmelidir. Dolaşım ve boşaltım sistemleri aynı anda yaratılmış olmalıdır.
* İskelet kaslarının kasılmaları olmasa, kan toplardamarlarda ilerleyemez. Dolaşım ve kas sistemi aynı anda yaratılmış olmalıdır.
* Kan hücreleri kemik iliğinde üretilirler. Dolaşım ve iskelet sistemleri aynı anda yaratılmış olmalıdır.
-Hormonal sistemdeki hormonal bezler kan damarlarıyla beslenir.Dolaşım sistemi olmadan bedendeki organların hiçbiri beslenemez ve yaşayamazlar. Bütün bu bağlantılar ve içiçe geçen sistemler, evrim teorisinin geçersizliğinin en büyük delillerindendir. İnsan bedeninde bulunan sistemler birbirleriyle kusursuz bir uyum ve işbirliği içerisindedirler. Bu sistemlerin işe yarar olması için, hepsi aynı anda var olmak zorundadırlar. Bu da bizi tekrar aynı gerçeğe ulaştırır. İnsan bedeni bütün özellikleriyle Allah tarafından bir anda yaratılmıştır.
-Boşaltım sisteminin üyeleri, örneğin böbrekler, kan damarlarıyla beslenir.
-Solunum sisteminin üyeleri, örneğin akciğer, kan damarlarıyla beslenir.
-Kas sistemini oluşturan kaslar, iskelet sistemini oluşturan kemikler hep kanla beslenirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder