28 Haziran 2012 Perşembe

Vücuttaki Arıtma Tesisi: Boşaltım Sistemi


İnsan vücudunda sürekli faaliyet halinde 100 trilyon hücre bulunmaktadır. Hücrelerin faaliyetleri sonucunda ortaya atık maddeler çıkar. Üre, ürik asit ve keratin maddelerinden oluşan bu atık maddeler son derece zehirlidir. Eğer vücuttan uzaklaştırılmazlarsa vücut fonksiyonları kısa sürede bozulur ve ölüm insan için kaçınılmaz olur.

İşte bu noktada insan vücudundaki kusursuz tasarım bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Nasıl motorlarda egzos gazının tahliyesi için özel sistemler tasarlanmışsa, vücudun günlük çalışması sırasında ortaya çıkan zararlı maddelerin uzaklaştırılması için de çok özel bir sistem yaratılmıştır. Bu sistem, boşaltım sistemidir.

Hücreler, tıpkı zehirli atıklarını nehirlere bırakan fabrikalar gibi, bünyelerinde üretilen artık maddeleri kan plazmasına bırakırlar. Bu durum vücudu baştan başa kat eden kan nehrinin 100 trilyon fabrikanın atığıyla kirlenmesi demektir. Bu kirlilik insan hayatı için oldukça zararlıdır. Bu nedenle hızla kirlenen kanın bir an önce temizlenmesi gerekir.

Ancak ortada önemli bir problem vardır. Kirlenen kanın içinde üre, ürik asit gibi zehirli maddelerin yanısıra, amino asitler, vitaminler, su ve glikoz gibi vücudun ihtiyacı olan maddeler de vardır. Öyleyse kanı temizleyecek sistemin basit bir süzme işlemi yapması yeterli olmayacaktır. Bu sistemin faydalı maddeleri tanıyıp muhafaza etmesinin yanısıra, yalnızca zararlı maddeleri diğerlerinden ayırarak uzaklaştıracak kompleks bir arıtma tesisi gibi çalışması da gerekmektedir.

Bu niteliklerde bir tesis elbette ki yeryüzünün en mükemmel ve en yüksek teknolojiye sahip arıtma tesisi olacaktır. İlk anda böylesine kompleks bir tesisin oldukça büyük bir alana inşa edilebileceği akla gelebilir. Ancak bu benzersiz arıtma tesisi son derece küçük bir alana, sırtınızın hemen altına, beliniz hizasına üstelik siz daha anne karnındayken yerleştirilmiştir.

Böbrek adı verilen bir çift organınız, hiçbir teknolojinin yarışamayacağı üstünlükte
bir arıtma tesisi görevi görür.

Mikro Süzgeçler: Böbrekler


Kan Sıvısının Temizlenme İşlemi Nasıl Gerçekleşir?




Böbrek
Böbrekte hiçbir şekilde tesadüfen oluşamayacak mükemmel bir tasarım vardır. Yanda böbrekteki 1 milyonu aşkın nefrondan bir tanesindeki detaylı yapı görülmektedir

Vücutta dolaşmakta olan kan, böbreklerde önce süzme işlemine tabi tutulur. Süzme işleminin gerçekleşmesi için böbreklerin içine küçük küçük birçok süzgeç yerleştirilmiştir. Bu süzgeçlerin sayısı ve işlevleri düşünüldüğünde çok açık bir yaratılış mucizesiyle karşılaşılır. Tek bir böbreğin içinde 1.200.000 adet süzgeç vardır. Bu mikro süzgeçlere nefron adı verilir. Bir nefron, bowman kapsülü (nefronun ucunda bulunan, yarı küre şeklinde, kılcal damarlardan oluşan bir yapıdır), glomerulus, malpigi cisimciği ve böbrek damarlarından oluşur.43 1.200.000 süzgecin her biri binlerce mikro deliği olan mükemmel bir tasarıma sahiptir.



Kalpten çıkan kanın yaklaşık dörtte biri, böbrek atardamarları aracılığıyla böbreklere gelir. Bu, dakikada bir litreden fazla kan demektir. Kanı getiren damar, böbreğe girer girmez sayısız ince damara ayrılır. Bu ince damarlardan her biri, bir mikro süzgece bağlıdır. Kalbin yaptığı basınç sayesinde kan hızla süzgeç yüzeyine çarpar, zararlı maddeler ve su süzgecin diğer tarafına geçer. Proteinler ve kan hücreleri bu süzgeçten geçemeyecek kadar büyük oldukları için geride kalırlar. Böylece süzgecin diğer tarafına geçmeyen kan süzülmüş ve temizlenmiş olur.

Buraya kadar verilen bilgiler üzerinde düşünmekte yarar vardır.

Yumruğunuz büyüklüğündeki bir et parçasının içine 1.200.000 adet süzgeç yerleştirilmiştir. Bu süzgeçlerin her birinde aynı detaylı tasarım eksiksiz olarak mevcuttur. Örneğin her nefronda glomerulus denilen (bowman kapsülü içindeki kılcaldamar yumağı) bir bölüm vardır. Bu bölümün özelliklerini kısaca inceleyelim.

Bowman kapsülüne giren glomerulus, burada damar yumağını oluşturmak için birçok kılcallara ayrılır. Daha sonra bu kılcallar birleşerek yine atardamar olarak kapsülden çıkar.

Vücutta iki atardamar arasındaki kılcal damar ağı yalnızca bu bölgede görülür. Glomerulus kılcalları, iki atardamar arasında bulunduğu için, kan basıncı diğer vücut kılcallarından farklı olarak burada daha yüksektir. Bu bölgede kan basıncının yüksek tutulması özel bir amaca hizmet etmektedir. Kan basıncının yüksek olması nedeniyle süzme işlevi daha etkili gerçekleşir. Yine diğer kılcallardan farklı olarak, bu bölgedeki damar çeperleri iki katlıdır. Bu yapı onlara, hem yüksek basınca dayanma yeteneği kazandırır, hem de protein ve lökositlerin kılcal damarlardan dışarıya çıkmasını engeller.

Bütün bu özellikler sayesinde glomerulus kılcallarından yalnız su ve suda erimiş maddeler bowman kapsülüne geçer. Diğer kılcal damarlarda geri emilim olduğu halde, buradaki kılcallarda geri emilim yoktur.

Böbreklerdeki tasarıma bir örnek olarak da böbrek damarlarını verebiliriz. Süzgeçlere kirli kanı getiren, süzülen atık maddeleri uzaklaştıran ve geride kalan temiz kanı tekrar vücuda taşıyan boru (damar) tesisatları 1.200.000 süzgecin her biri için ayrı ayrı döşenmiştir. Böbreklerdeki milyonlarca borudan (damardan) oluşan bu tesisat, en küçük bir karmaşaya yer vermeyecek şekilde tasarlanmıştır. Damarların tümü gereken yerlere bağlanmıştır. Böbreklerde damarların nasıl bir yol izleyecekleri, nerelere girip, hangi yollardan geçerek böbrekten dışarıya çıkacakları ve maddeleri nereye taşıyacaklarına kadar herşey özel bir yaratılışın ürünüdür.

Burada anlatılanlar böbreklerdeki detaylı yapının çok küçük parçalarıdır. Böbreklerdeki tek bir işlemin, salgılanan tek bir maddenin üzerine yazılmış sayfalar dolusu kitap, yapılmış sayısız araştırma ve deney vardır. Bunun gibi insan vücudu üzerine yapılan bütün çalışmalar tek bir sonucu ortaya koymaktadır. Vücudumuzu oluşturan parçaların tümü bir bütün olarak var olmak zorundadır. Çünkü bizim yaşamımızı sürdürmemiz vücudumuzun bir bütün olarak çalışmasına bağlıdır. Boşaltım sisteminin parçalarından biri olan böbreklerdeki atardamar sisteminin yukarıda bahsedilen özelliği olmasa, vücut dengesi bozulacak ve bu, ölümle sonuçlanacaktır.

Damarlar
Böbreklerdeki 1 milyonu aşkın nefronun her birinde yukarıda görülen detaylı yapı vardır. Her nefronda kan, glomerulus adı verilen kılcal damarlar yumağına gider. Glomerulus ise, Bowman kapsülünün içindedir. Bu ikisi arasında ince bir zar vardır. Bu zar böbreğin filtresidir. Böbrekteki bu kusursuz tasarım Allah’ın yaratmasıdır.

Bu durum insan vücudunun bugünkü haline zaman içinde gerçekleşen tesadüfler, mutasyonlar gibi etkenlerle aşama aşama ulaştığını iddia eden evrimci iddiaları da geçersiz kılmaktadır. Tesadüflerle şöyle bir senaryo oluşturalım. Tesadüfen bir kılcal damarın oluşup, sonra bu kılcalın yine tesadüfen oluşmuş başka kılcallarla birleşip, başka bir tesadüfle ortaya çıkmış olan böbreğin içinde kapsüller oluşturup, sonra yine tesadüfen bu kılcal damarların atardamar olarak birleşmesi ve yine tesadüfen  süzme işlevini en uygun şekilde yerine getirecek yapıyı kazanması mümkün müdürş Elbette tesadüflerin tesadüfleri kovalaması ile sürüp giden bir anlatımın masalsı bir senaryo olduğu, bir canlının tek bir sisteminin dahi böyle ortaya çıkamayacağı çok açıktır. İnsan vücudunda herşey kusursuz bir planlamayla yerli yerindedir. Elbette ki bu düzeni yaratan, her türlü ilmin sahibi olan Allah’tır.

Üstelik buraya kadar anlatılanlar böbreklerdeki yapının ve gerçekleşen işlemlerin yalnızca ilk aşamasıdır.

Kılcal damarlar

Bowman

Üstte, kılcal damarlardaki binlerce küçük yumrudan bir tanesi olan bir glomerulus ve bowman kapsülleri görülmektedir. Yanda ise bowman kapsülünün daha yakın kesiti görülmektedir.



GLİKOZU, PROTEİNİ, SODYUMU AYIRT EDEBİLEN BÖBREKLER, YARATILIŞIN APAÇIK BİR DELİLİDİR.
Glomerulusİki böbreğimiz hayatımız boyunca vücudumuzu dolaşan kanı temizler. Süzdüğü maddenin bir kısmını vücuda geri gönderir, kalanını da işe yaramadığı için vücuttan atar. Acaba böbreklerin, proteini, üreyi, sodyumu, glikozu ve  diğerlerini nasıl birbirinden ayırt ettiklerini biliyor musunuz?
Böbreklerde, gelen kanın içindeki maddeleri süzen yer “glomerül” adı verilen kılcal damarlardan oluşan yumak şeklindeki bir yapıdır. Buradaki kılcal damarların, vücudu saran diğer kılcal damarlardan farkı üç katmanla sarılmış olmasıdır. İşte bu üç tabaka büyük bir titizlikle, böbreklerde hangi maddenin süzülüp, atılacağına hangisinin tekrar kana karışacağına KARAR VERİR. Ancak okuduğunuz bu cümledeki önemli bir detaya dikkat edin. Bir hücre zarı neyi ölçü alarak ve hangi mekanizmayla kendisine gelen sıvının içindeki tüm maddeleri teker teker tespit edip, hangi bölgeye gitmeleri gerektiğine karar verirş Böbreğe gelen kanın içinde glikoz, bikarbonat, sodyum, klor, üre ve keratin gibi birçok madde vardır. Böbrek, bu maddelerin bir kısmının tamamını, bir kısmının bir bölümünü vücuttan atarken, bir kısmını da tamamen kana gönderir. Bir et parçası bu maddelerin hangisini ne kadar atacağına nasıl karar verebilmektedirş Bu soruların cevabı, bu et parçasının kusursuz bir tasarımla yaratılmış olmasındadır.
Glomerüller’in seçiciliği sıvının içindeki moleküllerin elektrik yüklerine ve büyüklüklerine bağlı olarak belirlenir. Bu demektir ki glomerüller, sıvının içinde karışık olarak bulunan sodyum ile glikozun molekül ağırlığını hesaplama ve proteinlerin negatif elektrik yüklü olduklarını TESPİT EDEBİLME yeteneğine sahiptir. Böylece vücut için hayati öneme sahip olan proteinlerin vücuttan atılmayıp, tekrar geri alınması sağlanmış olur.
Peki sizce kılcal damarlardan oluşan bir yapı olan glomerüller, ne kimya, ne fizik ne de biyoloji eğitimi almamış olmalarına rağmen böyle üstün bir kabiliyete nasıl sahip olabiliyorlarş Glomerüller bu kabiliyete sahipler ve görevlerini kusursuz olarak yerine getiriyorlar çünkü kendilerini yaratan Allah’ın ilhamıyla hareket ediyorlar. Süzdükleri hiçbir madde tesadüfen seçilmez. Eğer tesadüfen seçiyor olsalardı, bu şuursuz varlıklar doğru molekülü bulana kadar bedenimizin sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesi mümkün olmazdı.
Ancak tüm bu delillere rağmen, Darwinistler evrim teorisine öylesine kesin bir tutuculukla bağlıdırlar ki gerçekleri göremezler. Herşeyin tesadüfen olduğuna kendilerini ve diğer insanları inandırmak uğruna akıl, mantık ve bilimsellikten tamamen uzaklaşırlar.

Arıtma Tesisi Devreye Giriyor




Böbreklerdeki mikro süzgeçlerde dakikada 125 cc. sıvı süzülür ve bu sıvı artık madde olarak kan dolaşımından süzgecin diğer tarafına atılır. Bu da günde 180 litre, bir başka deyişle yaklaşık olarak dört arabanın yakıt deposunu doldurmaya yetecek kadar sıvının süzülmesi demektir.44  60-70 kilogram ağırlığında bir insan bedeni günde 180 litre sıvı kaybetmeye elbette dayanamaz. Dahası bu sıvının içinde zehirli maddelerin yanısıra insan vücudunun ihtiyacı olan amino asitler, vitaminler ve glikoz gibi son derece önemli maddeler de vardır. Bu maddelerin kaybedilmesi bedenin ölümü demektir. Öyleyse süzülen sıvının bu haliyle vücuttan atılmaması, yararlı maddelerin zararlı maddelerden ayırt edilerek yakalanması ve vücuda tekrar geri kazandırılması gerekir.

Nitekim mikro süzgeçlerde süzülen sıvının yüzde 99′u böbreklerdeki arıtma tesisleri tarafından geri emilir ve tekrar kan dolaşımına karışır. Aynı zamanda vücudun ihtiyacı olan maddeler de bu geri emilme sırasında teker teker yakalanır ve bünyeye geri kazandırılır. Böylece vitaminlerin, aminoasitlerin ya da diğer önemli maddelerin idrar yoluyla vücuttan atılması engellenmiş olur.

Arıtma Tesislerindeki Teknoloji


Kanın yukarıda anlatıldığı gibi arıtılması -yararlı maddelerin ilk süzülen sıvı içinden tekrar geri emilmesi- için her yönden mükemmel, çok fonksiyonlu bir arıtma tesisine ihtiyaç vardır. Allah 10 santimetre büyüklüğünde, 100 gram ağırlığındaki böbreğin içine, 1 milyondan fazla mikro arıtma tesisi yerleştirmiştir.

Kalpten böbreğe pompalanan kanın 1 milyondan fazla mikro süzgeç tarafından süzüldüğünü gördük. Bu mikro süzgeçlerin hemen arkalarına söz konusu mikro arıtma tesisleri yerleştirilmiştir. Bu tesis 31 milimetre uzunluğunda bir borucuktan ibarettir. Ancak bu basit bir borucuk değildir. Bu borucuk yeryüzünün en mükemmel arıtma tesislerinden biridir. Öyle ki insan bugün sahip olduğu bütün teknik imkanlara rağmen bu küçük borucuk kadar mükemmel bir arıtma makinesi tasarlayamamaktadır.

Bu borucuğun nasıl çalıştığını incelemeden önce çok önemli bir nokta üzerinde durmak gerekir. Bu mikro arıtma tesisinin boyu 31 milimetredir. Bu tesislerden tek bir böbrekte 1 milyondan fazla olduğu düşünülürse borucuklar uç uça eklendiğinde ortaya 31 kilometreden daha uzun bir boru hattı çıkar.

31 kilometre uzunluğundaki bir boru hattının 10 santimetre büyüklüğündeki bir et parçasının içine kusursuz bir şekilde yerleştirilmiş olması Allah’ın insan vücudu üzerinde tecelli eden milyonlarca yaratılış mucizesinden biridir. Mikro süzgecin diğer tarafına geçen ve içinde zararlı maddelerin yanısıra önemli bir miktarda yararlı madde bulunan sarı renkteki böbrek sıvısı, 31 milimetre uzunluğundaki arıtma tesisi içinde çok önemli bir yolculuğa başlar.

‘Canlı’ Boru Hattı


Burada tekrar üzerinde durmamız gereken çok önemli bir nokta daha vardır. şu ana kadar ‘arıtma tesisi’ ya da ‘boru hattı’ olarak bahsettiğimiz bu 31 milimetre uzunluğundaki borucuk ‘canlı’dır. Daha doğrusu milyonlarca canlı hücrenin biraraya gelmesiyle oluşmuş bir hücre topluluğudur. Bu boru hattını oluşturan hücreler akılalmaz bir azim, bilinç ve sorumlulukla insan vücudu için hayati bir görevi yerine getirirler.

Hücreler insanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan maddeleri idrarın içinden seçer ve yakalarlar. Daha sonra bu maddeleri -oldukça büyük enerji harcayarak- boru hattını çeviren kılcal damarlara geçirirler. Böylece hayati öneme sahip maddeler -glikoz, amino asitler ve proteinler- kan dolaşımına geri kazandırılmış olur. Bu taşıma işleminin gerçekleşmesi için hücrelere yardımcı olacak taşıyıcı moleküllerin de ortamda hazır bulunması gerekir. Herşey kusursuz bir şekilde planlanmış ve düzenlenmiştir.

İşte bu noktada biraz düşünmemiz gerekir. Hücrelerin yaptıkları işten hiçbir kazançları yoktur. Ancak hücreler, bir kimyager gibi gerekli molekülleri ayırt edip, bir taşıma şirketi elemanları gibi gece gündüz bu molekülleri kan damarlarına taşırlar. Bir hücrenin maddeler arasından seçme yapabilmesi için bu maddeleri tanıyacak bilgi ve birikime, bunları ayırt etmesini sağlayacak bir akla ve bilince sahip olması gerekir.

Ancak tek bir hücrenin bilinç sahibi olması da yeterli değildir. Böbreklerdeki milyonlarca hücrenin bir boru oluşturacak şekilde biraraya gelmeleri, bu hücrelerin hepsinin aynı bilince sahip olarak büyük bir uyum içinde çalışmaya başlamaları şarttır. Elbette ki böbreklerin çalışması için tek başına bir borunun oluşması da yeterli değildir. Bu borunun hemen yanıbaşında bir başka hücre topluluğu da aynı iradeyi göstermeli ve başka bir boru hattı kurmalıdır. Dolayısıyla benzer iradeyi gösteren milyarlarca hücrenin ayrı ayrı biraraya gelmeleriyle toplam bir milyon birbirinden bağımsız boru hattı oluşması gerekir. Aynı zamanda da yine milyarlarca hücre, toplam bir milyon süzgeç oluşturacak şekilde biraraya gelmeli ve bu boru hatlarının girişlerine yerleşmelidir.

Unutulmamalıdır ki hiçbir hücre bilince sahip değildir. Eğer bir hücre topluluğu biraraya gelip, akıl, sorumluluk, bilinç ve uyum gerektiren bir işi yapıyorlarsa bu, Allah’ın sonsuz aklının, benzeri olmayan sanatının vücudumuzun bir köşesinde bulunan küçük bir borucuk üzerinde tecelli etmesidir. Böylesine kusursuz bir düzen tesadüflerle değil ancak üstün güç ve kudret sahibi Allah’ın “Ol” demesiyle var olabilir.

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

Böbreklerin Hassas Görevleri


Böbreklerin diğer görevlerini incelemeden önce içimizdeki su dünyasına bir göz atmakta yarar var. İnsan bedeninin katı görünüşü, gerçekte iç dünyadaki sıvıların üzerinde durmaktadır. Toplam ağırlığımızın % 60′ını oluşturan suyun yarıdan fazlası hücrelerin içindedir. Geri kalanı ise vücudumuzun tüm hücrelerini yıkar.

Böbrek
İnsan vücudundaki zararlı atıkların vücuttan uzaklaştırılması için boşaltım sistemini oluşturan yukarıdaki parçalardan her birinin eksiksiz var olması şarttır. Bu durum insan vücudunun Allah tarafından yaratıldığının delillerinden biridir.

Hücreleri çeviren suyun belirli bir yoğunlukta olması gerekir. Aksi takdirde çok tehlikeli sonuçlar doğabilir. Hücreleri çeviren suyun önemini şu örnekle vurgulayabiliriz. Eğer bir kan damlasındaki hücreleri, çeşme suyuna koyacak olursak, hücrelerin şiştiklerini ve patladıklarını görürüz. Eğer musluk suyundan daha yoğun bir eriyiğin içine koyarsak bu sefer de hücrelerin buruş buruş olduklarını görürüz.

İlk deneyde çeşme suyu, daha yoğun olan hücrenin içine hücum edecektir. İkinci deneyde hücre içindeki su, daha yoğun olan dış ortama çıkacaktır. Vücut içinde, hücrelerde görülecek bu tür gelişmeler, sonu ölüme varan sonuçlar doğurur. Bu nedenle vücut içi sıvısının tam gereken yoğunlukta olması şarttır.

Böbreklerin yaratılışında söz konusu dengenin korunmasını sağlayacak özel sistemler vardır. Böbrekler kanı süzüp temizlemelerinin yanısıra aynı zamanda içimizdeki deniz olarak nitelendirilebilecek suyun yoğunluğunu da ayarlayan mucizevi bir çift organdır. Bu organ, dokularınızda bulunan sıvı miktarını ve bu sıvının yoğunluğunu bilir ve buna göre vücudunuzda gerekli düzenlemeleri yapar.

Dokulardaki su oranı, günlük hayatta insanın aklına bile gelmeyecek bir konudur. Ancak böbrekler -sizin bundan haberiniz bile yokken- bu su oranını sizin için ayarlar ve sürekli sizin için çalışırlar. Tıpkı sizin adınıza görev yapan yüzlerce farklı sistem ve trilyonlarca hücrenizin yaptığı gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder