28 Haziran 2012 Perşembe

Vücudun Motoru: Kalp

Buraya kadar anlatılanlarda da görüldüğü gibi kan, tesadüflerle var olması imkansız mucizevi bir sıvıdır, ve yaratılışın apaçık delillerinden biridir. Burada bir noktayı tekrar hatırlamakta fayda vardır. Kan, başlıbaşına bir mucizedir, ancak tek başına var olması pek bir anlam ifade etmez. Çünkü kan sıvısının bir canlıya fayda verebilmesi için içinde dolaşabileceği bir boru sistemine ihtiyacı vardır. Bu boru tesisatı insan vücudunu saran damar ağıdır.
Kanın bu damarlar içinde dolaşmasını ve vücudun her hücresine anında ulaşmasını sağlayacak itici güç olarak bir de motora ihtiyaç vardır. Bu motor da “kalp”tir.

En Mükemmel Pompa

Yeryüzünün en mükemmel yapıya sahip pompası, şu anda sol göğsünüzün hemen altında çalışmaktadır. Kalp, akılalmaz tasarımı ve durmak bilmeyen atışlarıyla, 1 gün içinde vücudumuzdaki bütün kanın 1000 tam devir yapmasını sağlar.
Kalp
Vücudunuzdaki durmak bilmeyen pompa günde 24 saat hiç durmadan çalışır. Bu pompanın vücudunuzun ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için kendi elektrik sistemini kullanarak çalışmaya başlaması ve 1 saatlik sürede orta büyüklükteki bir arabayı, yerden yaklaşık 1 m. yüksekliğe kaldırabilecek kadar enerji üretmesi gerekmektedir. İşte bu sırada dışı pompa kalbinizdir.
Kalp dış görünüş olarak aşağı-yukarı yumruğunuz büyüklüğünde, etten yapılmış bir pompadır. Ancak kapasitesi düşünüldüğünde, dünyadaki en güçlü, en uzun ömürlü ve en verimli iş makinesi olduğu anlaşılacaktır. Bu nitelendirmenin çok fazla nedeni vardır. Öncelikle kalbin
çalışırken kullandığı güç muazzamdır. Bu güç sayesinde kalp, kanı 3 metre kadar yukarı sıçratabilir. Kalbin kapasitesini şöyle bir örnekle daha da netleştirebiliriz. Kalp, bir saatlik zaman zarfında, orta boy bir arabayı yerden yaklaşık bir metre yukarı kaldırmaya yetecek kadar enerji meydana getirebilir.16
Ancak kalbin en önemli özelliği durmak bilmeksizin çalışabilmesidir. Kalp dakikada 70 kere ve her yıl yaklaşık 37 milyon kereden fazla hareket eden bir kastır. Bir insanın ortalama hayatı boyunca ise yaklaşık 2.5 milyar vuruş yapar ve yaklaşık 300 milyon litre kan pompalar.17 Bu da 10 bin adet petrol tankerini dolduracak sıvı miktarına eşittir. Kalp, uyuduğunuz zaman bile saatte yaklaşık 340 litre kan pompalar. Bir başka deyişle kalbimiz bir arabanın yakıt deposunu saatte 9 kere doldurur. Bedensel hareketler sırasında, örneğin koşarken, temposunu daha da artırır ve saatte yaklaşık 2 bin 270 litre kan pompalar.18
Kalp, her çarptığında bir miktar kanı, büyük bir güçle vücudun derinliklerine pompalar. Bu kasın gücü konusunda biraz daha fikir edinebilmek için yumruğunuzu saniyede bir kere olmak üzere ne kadar uzun süre sıkabileceğinizi deneyin. Kısa sürede yorulacak ve devam edemeyeceksiniz. Parmaklarınızı ve elinizi hareket ettiren kaslar, birkaç dakika içinde yanmaya ve acı vermeye başlayacaktır. Buna rağmen kalp, bir dakika bile dinlenmeksizin ömür boyu kasılıp gevşemeye devam eder.
Kalbin bir diğer özelliği ise, değişen koşullara göre gerektiği kadar kan pompalamasıdır. Normal şartlarda kalp dakikada ortalama olarak 70 kez atar. Yorucu egzersizler sırasında ise kaslarımız daha çok oksijene ihtiyaç duyar. Bu durumda kalp çalışma temposunu dakikada 180 defaya kadar yükselterek pompaladığı kan miktarını artırır. Akıttığı kanı 5 katına  çıkarabilir. Normal şartlar altında bu hızda ve hiç durmadan çalışan bir makina bir süre sonra fazla ve dengesiz çalışmaktan bozulur. Kalp ise yıllar boyunca hiçbir zaman ritmini kaybetmeden işlemini sürdürür.
insan kalbi
Üstte kompleks bir sistemle çalışan, ileri teknolojiyle üretilmiş bir pompanın detaylı yapısı görülmektedir.İnsan kalbi,bu pompadan çok daha kompleks ve mükemmel bir yapıya sahiptir.

Kusursuz Tasarım

Kalbin yaptığı işi daha iyi anlayabilmek için onu insan yapısı pompalarla karşılaştıralım.
Öncelikle belirtmek gerekir ki kalp bir sıvıyı diğer tarafa pompalayan basit bir pompa değildir. Kalp aynı anda iki farklı sıvıyı iki farklı yöne pompalayan çok özel bir tasarıma sahiptir. Normal pompalar gibi tekdüze bir çalışma temposu da yoktur. Değişen durumlara göre hangi hızda çalışması gerektiğini kendi kendine ayarlar. Bu özellikleri düşünüldüğünde kalbi, içinde çok gelişmiş bir bilgisayar bulunan özel tasarımlı bir pompaya benzetebiliriz.
Bir pompa iki bölümden oluşur. Güç üreten motor ve motorun çalıştırdığı mekanik aksam. Oysa kalp, içten motorlu bir tasarıma sahiptir. Motor da pompa da kalbin kendisidir.
İnsan yapısı pompaların ömrü en fazla 10-15 senedir. Bu süre içinde pompa sürekli değil, günün belirli zamanlarında çalışır. Sürekli çalışan pompalarınsa ömürleri daha kısa olur. Her iki durumda da pompa zaman zaman bozulur, bakıma ihtiyaç duyar ya da bazı parçalarını değiştirmek gerekir. Buna karşın kalp günde 24 saat, toplam 70-80 sene bazen de daha uzun bir süre durmaksızın çalışır. Sağlıklı bir kalp bu zaman içinde herhangi bir bakıma ihtiyaç duymaz. İnsan yapımı pompalarda olduğu gibi tamire ya da yedek parça değiştirilmesine de gerek duymaz.
Kalp
1- Kalp dış zarı, 2-7- Aort, 3- Akciğer atardamarı, 4-9-Sağ kulakçık, 5-10- Sol kulakçık, 6- Ön kalp karıncıkları arasındaki atardamarmar, 8- Üst ana toplardamar, 11- Sol karıncık, 12- Sağ koroner atardamar, 13- Sağ karıncık, 14- Kalp kulakçığı düğümü, 15- Kulakçık ve karıncık düğümü, 16-Epikard
İnsan daha anne karnında küçük bir cenin iken kalbi atmaya başlar ve ömür boyu görevini sürdürür. Hayatınızın her anında bu pompa, sizin bilginiz, iradeniz ve kontrolünüz dışında sizin için kan pompalar. Siz daha birkaç aylık bir bebekken ya da ilkokul yıllarında bir gece uyurken bu pompa çalışıyordu. Şu anda bu yazıyı okurken de bu küçük pompa hiç dinlenmeden görevini sürdürüyor.
Kalbin genel yapısı daha yakından incelendiğinde ne kadar özel bir tasarıma sahip olduğu hemen görülecektir.

Kalpteki Orijinal Pompalar

Kalp aslında iki farklı pompadan oluşan bileşik bir pompadır. Bu pompalardan sol tarafta bulunan pompa, temiz kanı vücuttaki organ ve dokulara, sağ tarafta bulunan pompa ise kirli kanı akciğerlere doğru pompalar.
Bu pompalar da altlı-üstlü iki farklı pompadan oluşur. Pompalardan küçük olanına kulakçık, büyük olanına karıncık adı verilir. Örneğin temiz kan kalbin sol tarafına ulaştığında önce üst tarafta bulunan küçük pompaya dolar. Kan buradan alt tarafta bulunan büyük pompaya pompalanır. Büyük pompa da kanı vücut organlarına gönderir. Aynı işlem kalbin sağ tarafında bulunan pompalarda da yapılır.
Dolaşım
Kalpler
Kalp kasılıp gevşeyerek kanın vücutta dolaşmasını sağlar. Kulakçıkların kasılması ve aradaki kapakçıkların açılması sonucunda kan karıncıklara, karıncıkların kasılması ile de buradan atardamarlara geçer. Sağ kulakçıktaki kirli kan az oksijenlidir. Sol kulakçık ise temiz kanla doludur. Kulakçıklarla karıncıkların kasılmaları birbirlerine zıt olarak gerçekleşir. Kalbin çalışmasındaki bu gibi detaylar bu organın üstün bir akıl tarafından yaratıldığının delillerindendir.

Tek Yönlü Emniyet Sübapları

Kalp
1) Karıncıklara giren kan yarım ay şeklindeki kapakçıkları iterek açar.
2) Devam eden kasılma kanı damarlara doğru götürür.
Bu pompalar arasında kanın akış yönüne doğru açılan tek taraflı kapakçıklar vardır. Küçük pompa kasıldığında bu kapakçıklar açılır ve kan büyük pompanın içine dolar. Büyük pompa kasıldığında aradaki kapaklar kapanır ve kanın, geldiği yöne doğru akması engellenmiş olur.
Benzer kapaklar büyük pompanın tahliye bölümünde de vardır. Büyük pompa kasıldığında bu kapaklar açılır ve kanın vücuda doğru akması sağlanır. Ancak pompalama işlemi durduğu anda kapaklar kapanır ve pompalanan kanın kalbe geri dönmesi engellenir. Bu basit ama son derece güvenli bir tedbirdir. Benzer sistemler günümüzde modern pompalarda kullanılmaktadır.
Yalnızca bu kapakçıkların varlığı bile, kalbin özel olarak tasarlanmış olduğunun bir delilidir. Kalbin sahip olduğu yüzlerce mucizevi özellik bir kenara bırakılıp yalnızca bu kapakçıkların nasıl var olduğu düşünüldüğünde bile karşımıza Allah’ın kusursuz yaratışı çıkar. Hiçbir tesadüf, değil kusursuz bir yapıya sahip olan kalbi, bu kalbin odacıkları arasında bulunan bir kapakçığı bile var edemez. İnsan vücudundaki bu mükemmel makinanın her detayı Allah’ın kudretinin, gücünün ve varlığının bir delilidir.
Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)
Toplardamar
1) Toplardamarlar kasılıp, damar içindeki basınç arttıkça, kan yukarıya doğru itilerek, yarım ay şeklindeki kapakçıkların açılmasını sağlar.
2) Toplardamarlar gevşeyip, damarlardaki basınç azalınca, kan kapakçıkların kuplarını doldurup, onların geri kapanmasını sağlayarak, atardamardan geri akar.

Pompanın Yağlanması

DeriKendi bildiğimiz, tanıdığımız makinaları düşünelim. Çok basit bir mekanizması olsa da herhangi bir makina çalışırken, makinayı oluşturan parçalar arasında mutlaka bir sürtünme kuvveti meydana gelir. Bu sürtünme ortadan kaldırılmazsa parçalar aşınır ve makina da zarar görür. Bu yüzden hareketli parçaların mutlaka düzenli olarak yağlanması gerekir.
Bir ömür boyu durmaksızın kasılıp gevşeyen kalp için de aynı tehlike vardır. Kalbin çalışmasının kolaylaştırılması için bir yağlama sistemine ihtiyacı vardır. Bu sistem de kalbin yapısında mevcuttur. Kalbin dış tabakasında, iki katlı zardan oluşan bir tabaka (perikard) bulunur. İşte bu zarların arası kaygan bir sıvıyla kaplıdır. Bu kaygan sıvı da kalbin rahat çalışmasını ve darbelerden korunmasını sağlar. Söz konusu yağlama sistemi, kalpteki mükemmel tasarımın detaylarından yalnızca biridir.

Kalbin Zırhı

Vücutta hayati öneme sahip olan organlar diğerlerinden daha farklı şekillerde korunma altına alınmışlardır. Kalp de vücudun en çok korunması gereken organlarından biridir. Kalbe gelebilecek bir darbe hayati öneme sahip tehlikelere yol açacaktır. İşte bu yüzden kalbimiz, vücudun en güvenli yerine, göğüs kafesinin içine yerleştirilmiştir. Göğüs kafesini oluşturan kemikler kalbi her türlü darbeye karşı adeta bir zırh gibi korur.
KafesAkciğerler
Kalbin göğüs kafesindeki yeri görülüyor.
A) Kalbin göğüs kemiği ve kaburgalarla olan bağlantısı
B) Göğüs kafesinde kalbin enine kesiti
C) Akciğerlerdeki büyük damarların kalple olan bağlantıları

Kalp Nasıl Beslenir?

Kalp
Kalbi saran ve onu besleyen atardamar ve toplardamarlar
Kalp kası, besin maddelerinin ve oksijenin geçemeyeceği kadar kalın ve sıkı dokuludur. Bu nedenle kendi içinden geçen kandan yararlanamaz. Ancak kalp de bir organdır ve diğer organlar gibi hücrelerinin kana ihtiyacı vardır. Hatta kalp sürekli çalışan bir kas olduğu için diğer bütün organlardan çok daha fazla oksijene ihtiyacı vardır.
Kalbin bu ihtiyacı da yine çok benzersiz bir tasarım sayesinde çözülmüştür. Akciğerlerden kalbin sol bölümüne gelen kan, vücuttaki en temiz ve en bol oksijenli kandır. Bu kanın vücuda pompalandığı aort atardamarından “koroner atardamarlar” denilen iki damar çıkar. Bu damarlar diğer damarlar gibi vücuda gitmez, gerisin geriye kalbe döner. Böylece en bol oksijene sahip kan, başka hiçbir yere uğramadan doğrudan kalbe ulaştırılır.
Bir başka tasarım da koroner damarların döşenme planında vardır. Bu damarlar kalbe doğru giderken, birbirleriyle ara bağlantılar yaparlar. Bu bağlantılar damarlardan birinin tıkanmasına karşı bir sigortadır. Eğer damarlardan biri tıkanırsa, kan diğer damardan yoluna devam ederek tıkalı bölümü aşar ve kalbe ulaşır. Bu tasarım şehir planlama uzmanları tarafından içme suyu şebekeleri döşenirken kullanılır. Mevcut borulardan birinde arıza olması halinde şehrin bir bölgesinin susuz kalmaması için borular “ağ sistem” denilen bu tasarıma uygun olarak döşenir.
Görüldüğü gibi yalnızca kalbi besleyen damarların birbirleriyle yaptıkları bağlantılarda bile, hiçbir tesadüfe yer bırakmayan bir akıl ve planlama görülür.
Kalbin diğer yapısal özelliklerine geçmeden önce bir hatırlatma yapmakta fayda vardır. Sadece buraya kadar anlatılan özelliklerini dikkate alsak dahi kalbin, evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşamalı bir şekilde, üstelik de bu aşamaların tümünün tesadüfen meydana gelmesiyle oluşmasının imkansız olduğunu hemen görürüz.
Kalpte her yönden eksiksiz, kusursuz bir tasarım vardır. Kalbin tek başına hatta bırakın kalbin tamamını, kalbi oluşturan parçalardan birinin dahi kendi kendine oluşması kesinlikle mümkün değildir. Üstelik kalp gibi mükemmel yapıya sahip olan bir organın –ne kadar imkansız olsa da- kendi kendine ortaya çıktığını düşünsek bile bu da hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü dolaşım sistemi olmayan, pompalayacak kanı olmayan bir kalp ne kadar mükemmel özelliklere sahip olursa olsun hiçbir işleve sahip olamayacaktır. Ve yine evrimci mantığa göre işlevi olmayan bir organ olarak ortadan kaybolacaktır. Görüldüğü gibi tek bir örnek dahi evrimci iddiaların kendi içinde dahi büyük çelişkiler taşıdığını ortaya koymaktadır.

Kalbinizdeki Elektrik Sistemi

Bir kalbi vücudun dışına çıkarırsanız kendi enerjisini tüketene kadar hiçbir bağlantısı olmadan çalışmaya devam eder. Kalbe gerekli kan sağlandığında, tüm sinir bağlantılarından ayrılsa bile saatlerce  atar.
Burada ilginç bir durum söz konusudur. Bu ilginç durumu incelemek için kasların nasıl çalıştığını kısaca hatırlayalım; bir kasın çalışması için beyinden ya da omurilikten gelecek bir emre ihtiyaç vardır. Bu emir gerçekte sinir sistemi yoluyla iletilen bir elektrik sinyalidir. Kalbin yapısı tamamen kas dokusundan oluştuğu için, dakikada yaklaşık 70 kez atan kalbe dakikada 70 defa elektriksel uyarı yapılması gerekmektedir.
Ancak biraz önce belirtildiği gibi, bütün sinirsel bağlantıları kesilen ve vücudun dışına çıkartılan bir kalp bir süre daha atmaya devam eder. Bu durum akla, “bu kasılma emirlerinin nereden geldiği” sorusunu getirecektir.
Söz konusu durumu inceleyen bilim adamları çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar. Kalbin içinde kendi elektriğini kendi üreten bir jeneratör bulunmaktaydı. İnsan vücudundaki et parçalarından bir tanesi olan kalpte bulunan ve yine etten yapılmış bir jeneratör…
Bilindiği gibi jeneratör enerji kesintisi durumunda devreye girerek enerji üretimine devam eden ve makinaların zarar görmesini engelleyen bir alettir. İnsan vücudundaki en hayati organlardan bir tanesi olan kalp de herhangi bir enerji kesintisi karşısında zarar görmemesi için bu tür bir korumaya alınmıştır. Kalbin bir an durması vücutta son derece önemli hasarlara neden olabilir, hatta sonucu ölüm olabilir. Bu yüzden kalbi çalıştıracak elektrik sistemi kesintisiz bir şekilde işlemelidir. Bu elektrik sistemini inceleyen bilim adamları çok daha şaşırtıcı gerçeklerle karşılaştılar. Kalp yalnızca mikro bir jeneratör değil, birbiri içine geçmiş birçok bağlantıya sahip, programlı ve sistemli bir elektronik devreler bütünü sayesinde çalışmaktaydı. Bu elektronik kontrol ve yönetim sistemi, böbreklerden beyne, atardamarlardan hormonal bezlere kadar birçok etkenle işbirliği içindeydi.
Bilim adamlarının çok yakın bir dönemde keşfettiği, kalpteki bu kusursuz tasarım unutulmamalıdır ki, milyonlarca yıldır kesintisiz işlemektedir. Hiç istisnasız şimdiye kadar yaşamış olan on milyarlarca insanın tamamında bu sistem mevcuttu. Şu anda dünya üzerinde yaşamakta olan milyarlarca insanın da kalbi aynı kusursuz sistemle çalışmaktadır ve bundan sonra yaşayacak insanlarda da bu sistem var olacaktır. Bu, Allah’ın kusursuz yaratmasıdır.

Kalpteki Elektronik Sistem

Kalp
Kalbi çalıştıran enerji dalgası kulakçıkta bulunan S.A. yumrusu tarafından başlatılır ve kalp atardamar kasının yardımıyla A.V. yumrusuna, oradan da sağ ve sol liflere geçer. Bu işlemlerin gerçekleşmesini kalpteki özel elektrik sistemi sağlar. Bir et parçasının elektrik üretmesini sağlayan güç, yaratmada hiçbir ortağı olmayan Allah’a aittir.
Kalbin sağ kulakçığı yakından incelendiğinde kalbe elektrik sağlayan söz konusu jeneratör görülür. Bu jeneratör S.A yumrusu adı verilen bir doku düğümüdür. Dinlenmekte olan yetişkin bir insanın kalbinde bulunan jeneratör, dakikada 72 kez düşük yoğunlukta elektriksel uyarı yayınlar.19 Bu uyarıların her biri yeryüzünün en mükemmel pompasını bir defa çalıştırır.

Şimdi bu mekanizmadaki tasarıma şahit olmak için, kalbin saniyeden daha kısa bir sürede gerçekleşen tek bir vuruşunu inceleyelim.
Jeneratörden (S.A. yumrusundan) verilen enerji dalgası, kalbin küçük pompalarını (kulakçıkları) oluşturan dokular üzerinde yayılır. Böylece kas lifleri harekete geçer ve küçük pompalar çalışır. Kan küçük pompalardan kalbin alt tarafında bulunan büyük pompalara (karıncıklara) geçer.
Ancak normal şartlarda oluşması gereken durum çok daha farklıdır. Jeneratörden yayılan enerji önce küçük sonra büyük pompaları uyaracaktır. Ancak elektrik dalgası çok hızlı yol aldığından her iki pompa da hemen hemen aynı anda kasılacak ve kalbin çalışma mekanizması tamamen bozulacaktır. Öyle bir elektrik devresi kurulmalıdır ki, elektrik enerjisi önce küçük pompaları uyarmalı, ardından bir süre bekletilmeli, sonra büyük pompaları uyarmalıdır. Bu arada elektrik sinyali yola çıktıktan sonra, küçük pompalar işlerini bitirene kadar bir noktada beklemelidir. İhtiyaç duyulan devre tam bir mühendislik harikası olmalıdır.
Nitekim jeneratörden yayılan elektrik dalgası küçük pompaları uyardıktan sonra, bir başka doku düğümüne gelir. A.V yumrusu denilen bu doku elektrik sinyalini saniyenin 14′te biri kadar kısa bir zaman tutar. Bu, çok hassas ayarlanmış bir zaman dilimidir. Çünkü bu süre bittiğinde küçük pompa da çalışmasını bitirmiş olur. Ardından elektrik sinyali yoluna devam eder ve saniyenin 16′da biri kadar kısa bir zaman içinde bütün karıncık hücrelerini uyarır. Kendi sırası gelen büyük pompa da böylece kasılır ve kan pompalanmış olur. Bütün bu işlemler saniyeden daha kısa bir zaman diliminde gerçekleşir.20

Önemli Bir Güvenlik Tedbiri: Kalpteki Yedek Jeneratör

Kalp
Kalpteki ana jeneratör çalışmadığında hemen yedek jeneratör devreye girer. Bu koruyucu sistemi insan için yaratan Allah’tır.
Ana jeneratörden çıkan elektrik dalgalarını kısa bir süre için durduran A.V yumrusunun önemli bir görevi daha vardır. Bu yumru ana jeneratörde bir aksaklık olduğu zaman onun yerine geçer ve yedek bir jeneratör görevi görür. Yedek jeneratör asıl güç kaynağı kadar güçlü sinyaller üretemez (dakikada 40-50 sinyal üretir) ancak ürettiği sinyaller kalbin görevine devam etmesini sağlaması için yeterlidir. Ana jeneratör herhangi bir nedenle zarar gördüğünde yedek jeneratör (A.V. yumrusu) insan hayatı için son derece önemli yeni bir görev üstlenmektedir. Ana jeneratörün herhangi bir sebeple çalışmadığı durumlarda 20 yıl kadar yaşayan kişilere rastlanmıştır.21
Buraya kadar anlatılanları anlamak için, okuyan kişinin belli bir şuur ve anlayışa sahip olması gerekir. Nitekim bu yazıyı okuyan insanlar bu anlayışa sahiptir. Ancak dikkat edilirse kalbi oluşturan parçaların görevlerini yerine getirebilmeleri için de şuur göstermeleri gerekmektedir. Örneğin yedek jeneratör görevindeki bölümün devreye girmesi için insan vücudunda olan bitenleri anlaması, acil durumları hemen fark ederek gerekli sistemi devreye sokması gerekmektedir.
Peki bizim anlamamız için şuur gereken bu işlemleri kalbin çeşitli bölgelerinde yer alan bu parçalar nasıl gerçekleştirmektedirlerş Kalpteki sinir düğümlerinin şuur sahibi olduğu düşünülebilir miş Bu düğümlerin belirli saniyeleri hesaplayabildikleri, bu hesapları hiç durmadan ve aksamadan yaptıkları iddia edilebilir miş Elbette ki kalbin çalışması için gerekli olan kompleks işlemleri, kalpteki bu yapıların kendi iradeleriyle gerçekleştiremeyecekleri çok açıktır. Çünkü bu düğümler yalnızca bir hücreler topluluğudur; bu topluluğun kendisine ait bir karar mekanizması, iradesi, hesap yeteneği olması düşünülemez.
Bir hücrenin elektrik üretebilmesi bile başlı başına büyük bir mucizedir. Çünkü söz konusu üretim binlerce kompleks kimyasal işlem sonucunda gerçekleşir. Bu noktada üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli sorular vardır;
Bir hücre niçin elektrik üretmek gibi bir vazife üstlenmek isterş Kendisini buna mecbur kılan güç nedir? Kalbin kasılması için elektrik sinyaline ihtiyaç olduğunu, kasılmayı sağlayan hücrelerin elektrik olmadan çalışmayacaklarını bu hücre nereden bilmektedir?
Kaldı ki hücrenin elektrik üretmesi dahi tek başına yeterli değildir. Öncelikle elektrik üreten başka hücrelere de ihtiyaç vardır. Bu hücreler doğru sıralamada biraraya gelmelidirler. Yalnızca birarada bulunmaları da yeterli değildir. Bu hücreler birbirleri ile sözleşmişçesine hep beraber elektrik üretmelidirler. Ayrıca bu üretimin belirli bir ritim içinde olması gereklidir. Her hücrenin elinde bir kronometre olmalı, bu hücreler hiç şaşmadan her 0.83 saniyede bir harekete geçmelidirler. Dahası hücreler bu üretimi bir ömür boyu hiç yorulmadan sürdürmelidirler. Ayrıca kalbi çalıştıracak elektrik akımının miktarını tam olarak bilmeli, daha az veya daha fazla değil, tam ihtiyaç duyulan büyüklükte elektrik akımı üretmelidirler.
Kalpte yorulmak bilmeden kasılan kas hücrelerinin de elektrik akımı geldiği anda çalışabilecek tasarıma sahip olmaları gereklidir. Kendilerine ulaşan tek bir sinyale bile kayıtsız kalmamalı, dakikada 72 kez üretilen sinyalin her birine cevap vermelidirler.
Bu mucizevi sistemin çalışmasını anlamak için bile belirli bir anlayış gerekirken, bu sistemin kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmek elbette akıl ve bilim dışı bir yaklaşım olur. Böylesine kusursuz bir sistem şuursuz tesadüflerle var olamaz. İnsanın içinde böyle bir elektronik devrenin kurulu olması, onun Allah tarafından yaratılmış olduğunun apaçık olan bir başka delilidir.
Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misinizş Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz müş Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir. (Vakıa Suresi, 57-60)

Kalbin Çalışmasındaki Gaz-Fren Sistemi

Kalbin çalışması
Kalbimizin çalışmasını denetleyen mekanizmanın parçalarından sinir sistemi, hormonal sistem ve bunlara bağlı organlar büyük bir uyum içinde çalışır.
Bu bölümde kalbin çalışmasını denetleyen çok özel bir sistemi inceleyeceğiz. Göğsünüzün hemen altında bulunan bir et parçasının içinde bilgi temininin, bu bilginin değerlendirilmesinin ve gerekli düzenlemelerin yapılmasının otomatik olarak nasıl gerçekleştiğini göreceğiz.
Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var. İnsan vücudunda ya da başka canlılarda bulunan sistemleri incelerken yapmanız gereken en önemli şey, bu sistemlerin tesadüfen oluşup oluşamayacağını kendi kendimize sormaktır. Anlatılan her konuda bu soruların satırlara dökülmesi elbette imkansızdır. Ancak ister bu kitap olsun ister insan vücudunu anlatan başka bir kitap, okuyucu bu hayati soruyu kendi kendine sürekli sormalıdır. Çünkü bu sorunun cevabı insanın, Yaratıcımız olan Allah’ın  sonsuz kudretini daha iyi takdir edebilmesini sağlayacaktır.
Şimdi bu soruyu sık sık sorarak kalbin ritmini kontrol eden sistemi inceleyelim.
Kalp belirli bir ritimde sürekli atar. Bu işlemi, sabit hızla yol alan bir arabanın çalışmasına benzetebiliriz. Ancak belirli durumlarda kalbin temposunun hızlandırılması ya da yavaşlatılması gerekir. Bu da sabit hızla yol alan arabanın gaz pedalına basılarak hızlandırılması ya da fren pedalına basılarak yavaşlatılmasına benzer. Kalbin ritmini azaltan fren pedalı ‘vagus sinirleri’, kalbin ritmini hızlandıran gaz pedalı ise ‘sempatik sinirlerdir’.22 Fren pedalının (Vagus sinirlerinin) harekete geçmesini  sağlayan asetilkolin hormonudur.
Sempatik sinirler (vücudumuzda isteğimiz dışında çalışan ve iç organların çalışmasını düzenleyen otonom sinir sisteminin parçalarıdır) damarları daraltarak kan basıncını artırır, ayrıca böbrek üstü bezinin öz (medulla) bölgesini uyararak bu yerden epinefrin ve nörepinefrin hormonlarının salgılanmasını sağlar. Bu hormonlar kalbin çalışmasını artırırlar. Tiroid bezinden salınan tiroksin hormonu ise metabolizmayı artırarak kalbin çalışmasını etkiler.23
Peki bu pedallara nasıl basılırş Hızlanma ya da yavaşlama kararı nasıl alınırş İnsan vücudunun içinde öylesine mükemmel bir denetim ve bilgi alışveriş ağı kurulmuştur ki, insan yapısı hiçbir bilgi işlem ağı bu sistem kadar mükemmel değildir. Bu sistemin vücudunuzun içinde -şu an dahi- bilginiz dışında çalışıyor olması, yaratılmış olduğunuzun bir delilidir. Şimdi söz konusu pedallara nasıl basıldığını, hızlanma veya yavaşlama kararlarının nasıl alındığını -gerekli soruları kendi kendimize sorarak- inceleyelim:
Güç isteyen bir hareket yaptığınızda, toplardamarların etrafında bulunan kaslar kirli kanın akımını hızlandırır. Böylece kalbe ve sağ kulakçığa daha çok kan gider. Bunun üzerine kulakçık kasları gerilir. Bu gerilim sonucu oluşan sinir uyarıları, merkezi sinir sistemi tarafından omurilik soğanına aktarılır. Soğancık bu bilgileri değerlendirir ve hemen kalbe bir emir gönderir. Kalbin gaz pedalına basılır ve ritmi hızlandırılır. Böylece kaslara daha çok temiz kanın gitmesi sağlanır.
Şimdi anahtar soruyu soralım. Bu sistemin tesadüfen var olduğunu iddia etmek akıl ve mantıkla bağdaşır mış Böyle bir iddiada bulunan insan aşağıdaki sorulara kesinlikle cevap veremez:
-Kirli kanın çoğaldığını ve yarattığı gerilimi fark eden algılayıcılar, kalbin doğru bölgesine -kirli kanın bulunduğu sağ kulakçığa- nasıl yerleştirilmişlerdirş
-Bu algılayıcıların verecekleri bilgiyi, omurilik soğanına taşıyan telefon hattı nasıl oluşmuştur?
-Bu bilgiyi değerlendiren ve doğru kararı alabilen bilgi işlem merkezi –omurilik soğanı- nasıl var olmuştur?
-Omurilik soğanı kendisine ulaşan mesajın kirli kanın çoğaldığı anlamına geldiğini nasıl anlarş Omurilik, problemin ortadan kaldırılması için kalbin daha hızlı atması gerektiğine hangi şuurla karar verir?
-Beynin emrine itaat eden ve kalbin ritmini hızlandıran özel mekanizma nasıl ortaya çıkmıştır?
-Bu sistemin elemanları aynı anda tek bir seferde nasıl biraraya gelmişlerdir?
Elbette hiçbir tesadüf böylesine büyük bir düzeni meydana getiremez. Değil böyle bir düzeni, düzeni oluşuran parçalardan tek bir tanesini bile var edemez. Yukarıdaki soruların cevapları evrim teorisinin geçersizliğini ispatlamasının yanı sıra, Allah’ın yaratmasını çok açık bir şekilde ortaya koyar.
Şimdi yine Allah’ın var ettiği bir başka güvenlik mekanizmasını inceleyelim ve Allah’ın sanatına bir kez daha şahit olalım.
Kalbin, kendisine zarar verecek kadar hızlı atmasını engellemek için de yine özel bir güvenlik mekanizmasına ihtiyaç vardır. Kalbin solundan çıkan aort damarının içinde, kan basıncını ölçmeye yarayan algılayıcılar vardır. Kalp atışları hızlandıkça aort duvarına vuran kanın basıncı da yükselir. Bu basınç yükselmesi belirli bir sınırı aşınca, güvenlik mekanizması devreye girer. Artan basıncı fark eden algılayıcılar omurilik soğancığına uyarılar gönderir. Omurilik soğanı durum değerlendirmesi yapar ve kalbe yeni bir emir gönderir. Bunun üzerine kalbin ritmini yavaşlatan fren pedalına basılır ve kan basıncı düşürülür. Şimdi aort içine yerleştirilen basınç ölçerler ve kalbin fren mekanizması üzerinde tekrar düşünelim;
Kalbin hızlı atmasının insan vücuduna zarar vereceğini bilen ve buna karşı bir önlem alan güç şuursuz tesadüfler midir?
Fazla kan basıncını ölçmeye yarayan algılayıcılar tesadüfen mi var olmuşturş Daha sonra bu algılayıcılar en doğru yere -aort damarının çeperine- tesadüfen mi yerleşmişlerdir?
Algılayıcılar ve omurilik arasındaki telefon bağlantısı tesadüfen mi var olmuştur?
Algılayıcı hücreler basıncın arttığını nasıl anlayabilir ve bu artışı omurilik soğanına haber vermeyi hangi şuur ile aklederler?
Omurilik soğanı kendisine gelen bilgileri hangi irade ile değerlendirirş Durumun önemini hangi şuur ile kavrarş?
Omurilik hücrelerinden bazıları kendilerini kalp atışlarını düzenlemeye niçin adamışlardırş Bu sorumluluğu niçin üstlenmişlerdir?
Bir omurilik hücresi kalbe emir göndermeye nasıl karar verirş Gönderdiği emri hangi dilde göndereceğini, kalp hücrelerinin hangi dilden anladıklarını nereden bilir?
Kalp hücreleri niçin omurilik denilen başka bir et parçasına itaat ederler?
Bu sorular insan aklında zamanla oluşan alışkanlık -ülfet- perdesini ortadan kaldırmak için son derece önemli sorulardır. Çünkü insanlar bu ülfet perdesi yüzünden gözlerinin önündeki mucizeleri görmezler.
Çoğu insan bazı durumlarda kalbinin daha hızlı attığını fark eder. Çok basamaklı bir merdiveni hızlı bir şekilde çıktığında, koştuğunda, ya da heyecanlandığında kalp atışlarının hızlandığını, daha sonra kalbin tekrar eski ritmine döndüğünü her insan hissedebilir. Ancak hiç kimse bunun aslında ne kadar büyük bir mucize olduğunu düşünmez. Kalp atışlarının hızının vücudunun içine yerleştirilmiş bir bilgisayar sistemi tarafından düzenlendiğini fark etmez. Böyle bir sistemin varlığından haberdar olsa da bu konu üzerinde fazla zihnini yormak istemez. Kendisinin ve vücudundaki mucizevi sistemlerin nasıl var olduğu hakkında düşünmez, hatta ısrarla düşünmekten kaçar. Bu tip konular üzerinde fazla düşünmenin insanın ruh sağlığını bozacağına dahi inananlar vardır.
Oysa Allah insanlardan “düşünmelerini” ister. Allah insanlara yarattığı varlıklar üzerinde derin derin düşünmelerini, böylece Kendisi’nin gücünü ve kudretini daha iyi kavramalarını, ve Kendisi’nden daha çok korkup sakınmalarını emreder. Bir Kuran ayetinde Allah müminlerin nasıl davranmaları gerektiğini, Kendi yarattığı varlıklar üzerinde nasıl düşünmeleri gerektiğini ve bu tefekkürün sonucunda Allah korkularının nasıl artması gerektiğini şöyle bildirmiştir:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)