Mide kesiti
Üstteki dikey bölümden daha kısa olan bu bölgede mide yeniden daralır ve “mide kapısı” ya da “pilor” denen bir geçitle onikiparmak bağırsağına açılır. Midenin alt ucundaki bu kaslı geçit de bir kapak işlevi görerek yarı sindirilmiş besinlerin mideden çıkıp incebağırsaklara geçişini denetler. Besinlerin mide ağzından mide kapısına doğru ilerlemesini sağlayan, üç katman halinde yerleşmiş olan güçlü mide kaslarının ritmik dalgalanma hareketidir. Kas seyirmesini andıran bu dalgalanma hareketi aynı zamanda besinlerin çalkalanarak, sıkışıp ezilerek küçük parçalar halinde öğütülmesini ve sonunda “kimus” denen yarı sıvı bir karışıma dönüşmesini sağlar. Bu detaylı işlemlerin gerekliliği sindirim işleminin ileriki aşamalarında ortaya çıkacaktır.
Midedeki Traş Bıçağını Sindirecek Güçteki Asitler Nasıl Etkisiz Hale Gelir?
Mide duvarını asitlere karşı koruyan mukus salgısı
Bu da insan vücudundaki benzersiz tasarım örneklerinden biridir. Midenin girintili çıkıntılı duvarlarının derinlikleri sayesinde mide kendi kendini sindirmez. Mide duvarlarındaki derin çukurlarda birbirinden farklı özelliklere sahip hücreler yer alır. Hassas bir denge içinde, midedeki birtakım hücreler asit salgılarken, bu hücrelerin yanıbaşında bulunan başka hücreler de yapışkan bir sıvı salgılar. “Mukus” isimli bu sıvı midenin yüzeyini örter ve mide duvarını asitlere karşı bir kalkan gibi korur ve enzimlerin mideye zarar vermesini engeller. Parçalayıcı enzimler kadar enfeksiyon yapan virüs ve diğer mikroorganizmaların da hücrelerin içine girmelerini engelleyen mukus, aynı zamanda yiyeceklerin kanal içindeki hareketlerini kolaylaştıran bir kayganlaştırıcıdır da.
Yanda mide duvarından bir
kesit görülüyor. Çok sayıda katmandan oluşan mide duvarlarındaki
hücrelerin hepsi farklı işlevlere sahiptir. Böyle detaylı bir yapının
tesadüfen ortaya çıkamayacağı çok açıktır. Mideyi yaratan üstün bir ilim
sahibi olan Allah’tır.
Öncelikle sindirim için gerekli olan maddenin üretimi için, birtakım hücreler, yiyeceklerin sindirilmesi gerektiğinin şuurunda olmalıdırlar. Aynı hücreler sindirim için asit gibi bir maddeye ihtiyaç olduğunu bilmelidirler. Daha sonra hücrelerin, en uygun asitin formülünü bulup, bu formül doğrultusunda üretim yapmaları gerekir. Koruyucu maddenin üretimi içinse, birtakım hücrelerin, bu asitin midenin kendisine zarar verebileceğini tespit etmeleri, sonra bu hücrelerin asit örneklerini alıp laboratuvarda incelemiş ve asidin etkisini durduracak formülü geliştirmiş olmaları gerekir. Bu arada bu asitin bir damlası dahi halıda koca bir delik açabilecek kadar etkilidir. Bu nedenle herhangi bir formül hatasının, midenin asitler tarafından eritilmesi anlamına geleceği de unutulmamalıdır.
Elbette ki midedeki birbirini dengeleyen maddelerin oluşumu yukarıdaki paragrafta özetlendiği kadar basit değildir. Maddelerin formüllerinin tutturulması bile başlı başına bir olaydır. Kaldı ki bir hücrenin kimyasal formüller oluşturup, bu formülleri biraraya getirip bir madde oluşturmasının imkanı yoktur. şuursuz atomlardan oluşan bir hücrenin böyle bir akla ve yeteneğe sahip olduğunu iddia etmek akılcılıktan uzaklaşmak olacaktır.
Mide yüzeyinde villi denilen kıvrımlı yapılar vardır. Bu tasarım besinlerin sindirimini kolaylaştırır.
Bunların tümünü gözönünde bulunduracak olursak apaçık bir gerçek karşımıza çıkmaktadır. Asitin ve mideyi asitten koruyacak mukusun beraber var olmaları, Allah’ın üstün yaratışındaki düzenin ve kusursuzluğun sayısız örneğinden sadece biridir. Allah insan bedenini, bir bütün olarak kusursuz bir tasarımla yaratmıştır.
Sindirimle Birlikte Asite Dönüşen Sıvı
Midenin çalışma sistemindeki tek planlama örneği bu değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi insan vücudunda öyle kusursuz bir sistem vardır ki, her türlü ihtimal için gerekli olan tedbirler daha en baştan alınmıştır. Örneğin mide boşken içinde sindirim asitlerinin bulunması -her ne kadar mide mukus tarafından bu asite karşı korunuyor olsa da- mideye bir süre sonra zarar verecektir. Bu nedenle boş olduğu zamanlarda midenin içinde sindirim asitleri bulunmaz. Dolayısıyla midenin zarar görme tehlikesi de ortadan kalkmış olur. Boş midenin içinde “pepsinojen” isimli, sindirme özelliği olmayan bir enzim bulunur. Ancak mideye besinlerin gelişiyle birlikte, mide hücreleri HCL (hidroklorik) asit isimli bir sıvı salgılamaya başlar. Bu sıvı boş midede bulunan pepsinojenin yapısını aniden değiştirir ve “pepsin” isimli, çok güçlü bir parçalayıcı enzime dönüştürür. Bu da midedeki besinleri hemen parçalar.30
Yukarıda midenin
anatomisi görülüyor. a) Mide çukurları ve bezlerinin büyütülmüş
görüntüsü. b) Ana hücreler tarafından pepsinojen üretimini gösteren
şema. Bu üretim şöyle gerçekleşir: Ana hücreler (1) protein üreten
(pepsinojen gibi) enzimleri üretirler. Çeper hücreleri (2) ise ana
hücreleri aktif hale getiren HCl asiti üretirler. Böyle birbirine bağlı
bir sistemin tesadüfen ortaya çıktığı gibi bir iddia elbette ki akıl ve
mantık dışıdır.
Mide hücrelerinin ne zaman hangi maddeyi salgılayacaklarını bilen, hücrelerin yerli yerinde hareket etmelerini sağlayan, asitlerin salgılanma zamanlamasını ayarlayan bir güç olduğu açıktır. İnsan bedenine hakim olan bu güç tüm evreni, evrendeki bütün canlıları, insanları yaratmış olan Allah’tır. Allah’ın yaratmada hiçbir ortağı yoktur.
Midenizdeki Özel Süspansiyon Sistemi
Mide kasları 3 farklı yöne doğru dizilmişlerdir. Bu
yapı sayesinde mide aşağı yukarı, sağa sola ve çarpraz şekilde
hareketleri kolaylıkla yapar. Allah’ın yarattığı bu özel tasarım midede
besinlerin daha kolay öğütülmesini sağlar.
Mide kasları 3 farklı yöne doğru dizilmişlerdir. Bu şekilde mide aşağı yukarı, sağa sola ve çarpraz şekilde hareketleri kolaylıkla yapar. Bu da besinlerin mide sıvılarıyla daha iyi temas etmesini sağlar. Ancak bu tarz hareketler her zaman bir tehlikeyi de beraberlerinde getirecektir; sürtünme…
Mide, bağırsakların hemen yanıbaşında bulunan bir organdır. Sürekli hareket etmesi, bağırsaklara sürtünmesi anlamına gelir ki bu, insan sağlığında ciddi problemlere yol açabilecek bir durumdur.
Elbette ki midede bu tehlikeye karşı da bir önlem alınmıştır. Midenin en dış dokusu, “periton” isimli bir zarla kaplıdır. Bu zarın salgıladığı kaygan sıvı, mide ve bağırsaklara “dıştan yağlama” olarak nitelendirilecek bir işlem yaparak bu organların kayganlaşmasını ve dolayısıyla çalışırken birbirlerine sürtünerek zarar görmelerini önler.31
Kan Yapımı ve Mide
Mide mukozasının bir özelliği de kan yapımına katkıda bulunmasıdır. Mide mukozası kan üretmez. Ancak kan üretimi yapan kemik iliğine çok önemli bir yardımda bulunur. Vücut için büyük öneme sahip B-12 vitamininin kemik iliğine ulaşmasını sağlar. B-12 vitamininin kemik iliğine ulaşıncaya kadar gerçekleştirdiği yolculuk ve mide mukozasının bu yolculuktaki rolü incelendiğinde, karşımıza mikroskobik düzeyde gerçekleşen büyük bir mucize çıkar.B-12 vitamini insan vücuduna girdikten sonra sindirim sistemi boyunca bir yolculuk yapar. Ardından incebağırsaktan kan dolaşımına geçiş yaparak kana karışır ve kemik iliği hücrelerine ulaşır.
B-12 vitamininin özümsenmesi incebağırsakta gerçekleşir. Ancak incebağırsakta bulunan herhangi bir sindirim hücresi B-12 vitaminini yakalamaz. İncebağırsağın küçük bir bölgesinde, yalnızca B-12 vitaminini yakalamakla görevlendirilmiş özel bir hücre grubu bulunmaktadır.32 Bu hücre grubu bütün yaşamlarını -mucizevi bir şekilde- yalnızca B-12 vitaminini yakalamaya adamışlardır. Bu hücreler trilyonlarca molekül içinden B-12 vitaminini ayırt eder ve yakalarlar.
İşte bu noktada meydana gelen mucizeyi görebilmek için düşünmek gerekmektedir. B-12 vitaminini yakalayan hücreler, bu vitaminin insan vücudu için taşıdığı önemi bilmektedirler. İncebağırsağın belirli bir bölgesine bu görev için özel olarak yerleştirilmişlerdir. Ömürlerini B-12 vitaminini yakalamak için adamış olsalar da bu vitamin kendi işlerine yaramamaktadır. Yakaladıkları vitamini kan dolaşımına bırakarak bilmedikleri bir yere gönderirler.
Bu hücrelerin B-12 vitaminini yakalarken gösterdikleri akıl, elbette bir tesadüf sonucunda ortaya çıkamaz. Açıkça anlaşıldığı gibi bu sistem özel olarak yaratılmıştır. Sistemi biraz daha detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman çok daha şaşırtıcı mucizeler karşımıza çıkar.
İncebağırsakta bulunan hücreler, yalın haldeki B-12 vitaminini tanıyamazlar. B-12 vitamininin bu hücreler tarafından tanınabilmesi ve yakalanabilmesi için özel bir molekülle işaretlenmesi gereklidir. Bu ihtiyaç da elbette düşünülmüş ve B-12 vitamininin bağırsağa ulaşmadan işaretlenmesini sağlayacak sistem de kurulmuştur.
B-12 vitamini henüz midede bulunduğu sırada, mide hücreleri B-12 vitamini için özel bir molekül üretirler. Bu molekül B-12 vitamininin yolculuğunun ilerki aşamalarında ihtiyaç duyacağı bir “kimlik belgesi”dir. Bu kimlik belgesi B-12 vitaminine sıkıca yapışır ve B-12 incebağırsağa doğru yolculuğuna devam eder.
Biraz önce de belirttiğimiz gibi incebağırsakta yalnızca B-12 vitaminini bulmakla görevli sınır memurları (özelleşmiş hücre grubu), B-12 hücresinin kan dolaşımına geçmesini sağlayacaklardır. Ama bu memurlar yalın halde bulunan B-12 vitaminini tanıyamamaktadır. İşte bu aşamada B-12 vitamininin imdadına elindeki kimlik belgesi yetişir. Sınır memurları bu kimlik sayesinde trilyonlarca molekül arasından B-12 vitaminini tanır ve bulurlar. Ardından yine bu kimlik molekülünün yardımı sayesinde B-12 vitamininin kan dolaşımına geçmesini sağlarlar. Böylece B-12 kan yoluyla kemik iliğine ulaşmayı başarır.
Görüldüğü gibi, mide hücreleri B-12 vitamininin vücut için önemini bilmektedirler. Ayrıca bağırsak hücrelerinin B-12 vitaminini tanımak için nasıl bir işarete ihtiyaçları olduğunu da bilmekte ve bu işaret molekülünü özel olarak üretmektedirler. Gözleri, elleri veya bir beyni olmayan bağırsak hücreleri de bu işareti tanımakta ve B-12 vitaminini yakalamaktadırlar.
Unutulmaması gereken bir başka önemli nokta da, bütün bu olaylar sonucunda özümsenen B-12 vitaminin, ne mide hücresinin ne de bağırsak hücresinin işine yaramadığıdır. B-12 vitamini çok uzakta, kemik iliğinde kullanılmaktadır. Bu vitamin sayesinde insan vücudunda kan üretilebilmekte ve insanın yaşamını sürdürmesi sağlanmaktadır.
Yalnızca bir vitaminin yapmış olduğu yolculuk ve bu yolculuktaki detaylar bile insan bedeninde kurulu sistemin kusursuzluğunun anlaşılması açısından yeterlidir.
Kuşkusuz bu işlemler sırasında sergilenen keskin şuur ve kusursuz işleyiş söz konusu hücrelerin iradesi ile gerçekleşemez. Sonuçta hücre dediğimiz varlıklar şuursuz atomların birleşmesiyle meydana gelen yapılardır. Hücre içinde şuur, irade veya bir güç aramak son derece anlamsız olacaktır. Burada görülen açık gerçek, mide hücrelerinin de, kan yapımını sağlayan mekanizmaların da Allah tarafından var edildikleri ve O’nun ilhamı ile görevlerini yerine getirdikleridir.
Allah… O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdirş O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbirşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Parçalanma Devam Ediyor
Midede sulu bir pelte kıvamına getirilmiş besinler, sadece tek tarafa açılan bir kapaktan geçerek onikiparmak bağırsağına, burdan da incebağırsağa iletilirler. İnce bağırsak 3 cm çapında ve 7 metreden fazla uzunluğa sahip bir organdır. 7 metre uzunluğunda bir hortum, bükülerek, katlanarak paketlenmiş ve her insanın karnının içine yerleştirilmiştir. Ancak mucize, bu mükemmel paketleme olayı ile sınırlı değildir. 7 metrelik hortumun içinde çok hayati olaylar gerçekleşmektedir.
Peristaltik dalgalanmalar
(ritmik kas kasılmaları) midenin iç kısmındaki besinlerin
karıştırılmasına ve mide ağzına doğru yönlendirilmesine yardımcı olur.
1) Peristaltik dalgalar mide ağzına (pilora) doğru hareket eder.
2) En güçlü peristalsis ve karıştırma işlemi mide ağzına yakın bir yerde gerçekleşir.
3) Midenin pilor bitişi bir pompa gibi hareket eder. Besinlerin bir kısmının onikiparmak bağırsağına girmesine izin verir, kalan kısmını da kendi bünyesinde tutarak parça parça gönderir.
1) Peristaltik dalgalar mide ağzına (pilora) doğru hareket eder.
2) En güçlü peristalsis ve karıştırma işlemi mide ağzına yakın bir yerde gerçekleşir.
3) Midenin pilor bitişi bir pompa gibi hareket eder. Besinlerin bir kısmının onikiparmak bağırsağına girmesine izin verir, kalan kısmını da kendi bünyesinde tutarak parça parça gönderir.
İşte bu aşamada vücudun iki organı -pankreas ve karaciğer- devreye girerler. Bu iki organ incebağırsağın içine bir kanal yardımıyla iki özel sıvı gönderirler.
Karaciğer midenin yağları parçalayamadığının farkındadır. Aynı zamanda yağları parçalayacak özel sıvının kimyasal formülüne de sahiptir. Yağlı besinlerin incebağırsağa ulaştıkları anı da bilen karaciğer, en doğru zamanda, en doğru yere, hazırladığı ve biriktirdiği özel sıvıyı boşaltır.
Safra sıvısı isimli bu salgı yalnızca yağları parçalamakla kalmaz. Parçalanan yağların incebağırsaktan emilmesine de yardım eder. Ayrıca bağırsakların vitaminleri emebilmelerini sağlayan özel kimyasal bileşimleri de içinde barındırır. Hatta aynı zamanda bağırsağın içindeki zararlı bakterileri öldüren bir antiseptiktir.
Safranın görevi, mideden incebağırsağa gelen besin bulamacındaki yağları bir ön işlemden geçirmektir. Bu ön işlem pankreas salgısının etkisini artıracaktır. İçinde çeşitli enzimler bulunan pankreas özsuyu yağların yanısıra nişasta ve proteinlerin sindirilmesine de yardımcı olur. İnce bağırsağın iç yüzeyini döşeyen mukozada da çok sayıda küçük salgıbezi vardır. Bu bezlerin salgıladığı bağırsak özsuyundaki çeşitli enzimler, o ana kadar yeterince parçalanmış olan besinlerin sindirilmesinde önemli rol oynar. Yemekten 3-5 saat sonra incebağırsaktaki besinlerin çoğu öğütülmüş olur. Böylece, karbonhidratlar basit şekerlere, proteinler aminoasitlere, yağlar da gliserol ile yağ asitlerine ayrışarak emilmeye hazır duruma gelir. İncebağırsakta bulunan emici hücreler emilmeye hazır besin moleküllerini yakalar ve emerler. Ardından bu besinleri kan dolaşımına verirler.
Yiyecekler incebağırsaktan ayrılmak üzereyken içlerinde su hariç hiçbir gıda kalmamıştır. Tüm gıdalar emilmiştir.
ELEKTRİK AKIMI ÜRETEN HÜCRELER
Vücutta besinlerin sindirim kanalı boyunca ilerlemesini sağlayan
farklı mekanizmalar vardır. Bunlardan bir tanesi de bağırsaklardaki
istem dışı düz kasların kasılmasıdır. Bu kasların ritmik kasılmaları
sayesinde besinler tek yönlü bir hareketle ileriye doğru giderler. Ancak
burada merak konusu olan besinlerin neden hep ileriye doğru hareket
ettikleridir. Bu konuda çalışmalar yapan Kanada’daki McMaster
Üniversitesi araştırmacılarından Jan Huizinga başkanlığındaki bir ekip,
bu tek yönlü hareketi sağlayan hücreleri araştırdılar. Çalışmalarında
sindirim kanalı boyunca yerleştirdikleri mikro elektrodları kullandılar.
Bu mikro elektrodlar, “Interstisyel Cajal hücreleri” denilen hücrelerin
sürekli ve düzenli bir elektrik akımı oluşturduğunu saptadı. İşte
bağırsak çeperindeki halka biçimli kasların peşpeşe kasılmasını
sağlayan, bu Cajal hücrelerinin oluşturduğu elektrik akımıdır. Ancak bu
mekanizmanın kusursuz işlemesi için sadece elektrik akımının
oluşturulması da yeterli değildir. Aynı zamanda akımın hatasız bir
ritimle oluşturulması da gerekir. Cajal hücreleri bu nedenle
bağırsaklarda bir ağ oluşturmuşlardır. Bu ağ onların aynı ritmle
elektrik akımını boşaltmalarını sağlar. (Science et Vie, Eylül 1998)İşte bu kusursuz mekanizma sayesinde yediklerimiz midemizde kalır ve vücudumuz için faydalı hale dönüştürülür. Eğer Cajal hücrelerinin oluşturduğu ritmik elektriksel akımlar olmasaydı, bağırsaklardaki kaslar uyumlu bir şekilde kasılmazdı. Bu da yediğimiz besinlerin ileriye doğru hareket etmek yerine tekrar ağzımıza geri gelmelerine neden olabilirdi. Ancak biz hastalık durumu hariç böyle sıkıntı verici bir durumu hiçbir zaman yaşamayız. Hatta böyle bir ihtimal olabileceği aklımıza dahi gelmez. Bu örnekte de görüldüğü gibi Allah’ın vücudumuzda yarattığı sistem her yönden kusursuzdur. Bu nimet sayesinde rahatlıkla yaşantımızı sürdürebiliriz.
Sindirimde Son Adım: BAĞIRSAKLAR
Bağırsakları Bekleyen Tehlike ‘Asit’
Onikiparmak bağırsağının mide gibi kendisini
asitlerden koruyucak bir katmanı yoktur. Ancak Allah’ın yarattığı özel
sistem ile pankreas bu bağırsağın emrine verilmiştir. Pankreasın
ürettiği bikarbonat molekülleri mide asitlerini etkisiz hale getirir ve
bu bağırsağı korur.
O halde nasıl olup da onikiparmak bağırsağı asitlerden zarar görmemektedir?
Bu sorunun cevabını bulmak için sindirim sırasında gerçekleşen olaylar incelendiğinde, bedenimizde gerçekleşen hayret verici olaylarla karşılaşırız.
Onikiparmak bağırsağına mideden besinlerle birlikte gelen asitlerin oranı tehlikeli bir boyuta ulaştığında, bağırsağın duvarındaki hücrelerden “sekretin” isimli bir hormon salgılanmaya başlanır. Bu işlemler ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken noktalar vardır. Öncelikle onikiparmak bağırsağını koruyan sekretin hormonu incebağırsağın çeperindeki hücrelerde “prosekretin” halinde bulunur. Bu hormon sindirilmiş besinlerin asidik etkisiyle başka bir kimyasal madde olan sekretin haline dönüşür ve bu hormon, pankreası uyararak salgıların zararlı etkisini ortadan kaldırır.33
Sekretin hormonu kana karışarak pankreasa gelir ve enzim salgılaması için pankreası yardıma çağırır. Onikiparmak bağırsağının tehlikede olduğunu haber alan pankreas, bikarbonat moleküllerini bu bölgeye gönderir. Bu moleküller mide asidini etkisiz hale getirecek ve onikiparmak bağırsağını koruyacaktır.
İnsan hayatı için son derece önemli olan bu işlemler nasıl gerçekleşmektedirş Bağırsak hücrelerinin, ihtiyaçları olan maddenin pankreasta bulunduğunu bilmeleri, ayrıca mideden salgılanan asidin formülünü bozarak, etkisini nasıl ortadan kaldıracaklarından haberdar olmaları, pankreası harekete geçirecek maddenin formülünü bilmeleri, aynı şekilde pankreasın da bağırsaktan gelen mesajı anlayarak enzimi salgılamaya başlayacak anlayışa sahip olması, üzerinde düşünülmesi gereken işlemlerdir.
Yanda onikiparmak
bağırsağının duvarından bir kesit görülüyor. İşte bu kesitteki
tabakaları oluşturan hücrelerin tümü şuurlu birer varlık gibi hareket
ederek besinlerin sindirilmesinde rol alırlar.
İnsan bedeninin kapkaranlık derinliklerinde, gözü, kulağı olmayan, bir beyni ve şuuru bulunmayan hücrelerin böylesine kusursuz sistemler içinde çalışmaları Allah’ın üstün yaratışının sonuçlarıdır. Hücreleri sahip oldukları özelliklerle birlikte yaratan benzeri olmayan bir ilmin sahibi olan Allah’tır. Allah insanlara kendi bedenlerinde yarattığı bu gibi özelliklerle gücünün sınırsızlığını göstermektedir.
Sindirim İşlemindeki Son Aşama
Yediğimiz bütün besinlerin sindirimi incebağırsakta tamamlanır. Ancak sindirimdeki son aşama, sindirim ürünlerinin vücutta gerekli yerlere dağıtımının sağlanması için emilmesidir. Sindirim sisteminin parçalarından ağız ve midedeki emilim çok azdır. Emilim tam olarak bağırsaklarda gerçekleşir. İnce bağırsağın yapısı emilim için çok uygundur.İncebağırsağın iç yüzü son derece girintili ve çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Bu girinti ve çıkıntıların üzerinde de mikroskobik pompalar bulunur. Bu pompalar emici hücrelerdir. İşte bu hücreler vücudun ihtiyacı olan besinleri yakalar ve bağlı oldukları kan damarlarına pompalarlar.
Vücudunuzun neye ihtiyacı varsa bu küçük pompalar bunu bilir. Beyin hücrelerinizde kullanılacak parçalanmış şeker, veya kas hücrelerinizde kullanılacak bir amino asit… Bu küçük pompalar, bir akıl gösterisiyle ihtiyacınız olan besini bulur ve yakalar. Siz bu yazıyı okurken de milyarlarca pompa, sizin yazıyı okuyabilmeniz için ihtiyacınız olan besinleri, gerekli yerlere pompalamaktadır.
Bağırsakların içinde bulunan kıvrımlar ve bu kıvrımların üzerinde bulunan mikro pompalar sayesinde, incebağırsak oldukça büyük bir yüzey alana sahiptir. Öyle ki, yetişkin bir insanın bağırsağının sahip olduğu toplam alan yaklaşık 300 m.2′ye ulaşır. Bu, yaklaşık iki küçük tenis kortunun toplam alanına denk gelen bir büyüklüktür.34
Besinlerin sindirimi bu geniş alanda gerçekleşir. Besinler parçalanarak önce bir bulamaç haline getirilir. Sonra bu bulamaç bağırsak iç yüzeyinin üzerine, hiçbir nokta eksik kalmayacak şekilde ve çok çok ince bir tabaka olarak serilir. İşte bu sayede hücreler yiyeceklerin içindeki bütün besini kolayca emebilirler.
SİNDİRİM İŞLEMİNE KATILAN ELEMANLAR
Sindirim sırasında yukarıdaki tabloda görülen işlemlerin tümü,
eksiksizce ve bir düzen içinde gerçekleşir. Hiç karışıklık çıkmadan
işleyen sindirim sistemindeki kusursuz tasarım Allah’a aittir.Sindirime uğrayan grup | Sindirimin olduğu yer | Sindirilen madde (etkileyen madde) | Etkileyen enzimin adı | Enzimin hazırlandığı yer | Enzimin etkin olduğu durumu | Sindirimle oluşan ürün | Ürün incebağırsakta emiliyorsa girdiği tümür kılcaldamarı |
KARBONHİDRAT SİNDİRİMİ | Ağız | Nişasta (Pişmiş) | Amilaz (Pityalin) | Tükürük bezleri | Dekstrin Maltoz | Dekstrin Maltoz | Tümürdeki kılcal kan damarları |
Onikiparmak bağırsağı
İnce Bağırsak |
Nişasta | Amilaz | Pankreas | Alkali | Maltoz | ||
Maltoz | Maltaz | İnce bağırsak bezleri | Alkali | Glikoz+Glikoz | |||
Sakkaroz | Sakkaroz | İnce bağırsak bezleri | Alkali | Glikoz+Fraktoz | |||
Laktoz | Laktaz | İnce bağırsak bezleri | Alkali | Glikoz+Galaktoz | |||
PROTEİN SİNDİRİMİ | Mide | Protein | Pepsin (HCL varlığında) | Mide | Asit | Pepton+Polipeptit | Tümürdeki kılcal kan damarları |
Süt proteini | Lap (renin) | Mide | Asit | Kazeinin ayrılması | |||
Onikiparmak bağırsağı | Pepton polipeptit | Tripsin | Pankreas | Alkali | Peptitler aminoasitler | ||
Pepton polipeptit | Kimotripsin | Pankreas | Alkali | Peptiler aminoasitler | |||
İnce Bağırsak | Peptitler (tripeptit gibi ara bileşikler) | Erepsin | İnce bağırsak bezleri | Alkali | Aminoasitler | ||
YAĞ SİNDİRİMİ | Onikiparmak bağırsağı İnce bağırsak | Yağ | Lipaz | Pankreas | Alkali | Yağ asitleri, gliserin (Gliserol) | Tümürdeki kılcal lenf damarları (lenf borusu) |
NÜKLEİKASİT SİNDİRİMİ | Onikiparmak bağırsağı İnce bağırsak | DNA ve RNA | Deoksiribo-nükleaz ve ribonükleaz | Pankreas | Alkali | Nükleotidlerin yapı taşları | Tümürdeki kılcal kan damarları |
HORMON | SALGILANDIĞI ORGAN | SALGININ ÇIKARILMASINI UYARICI FAKTÖR | TEPKİME ORGANI | TEPKİME ORGANININ CEVABI |
Gastrin | Mide mukozası | Midedeki besinlerin varlığı | Mide mukozası | Gastrik sıvı (mide özsuyu) |
Sektrin | Onikiparmak bağırsak mukozası | Onikiparmak bağırsağında asidik besinlerin bulunuşu | Pankreas | Enzim salgılanmasını başlatır |
Enterogastrin | İnce bağırsak mukozası | Yağ asitleri | Mide | Mide hareketinin yavaşlaması |
Kolesistokinin | İnce bağırsak mukozası | Asidik besinler | Safra kesesi | Safra çıkarılmasını sağlar |
Pankreozimin | Onikiparmak mukozası | Asidik besinler | Pankreas | Pankreasın çalışmasını sağlar |
İncebağırsağın çok özel bir fonksiyonu da bazı maddeleri vücudun ihtiyacı olduğu kadar emebilmesidir. Örneğin demirin fazlası vücuda zararlıdır. Belli bir oranın üzerinde bağırsaklara ulaşan demir, hiç emilmeden bağırsaklardan atılır. Bunun aksi bir durumda çok ağır ve yaşamayı imkansız kılan hastalıklar meydana gelir.
Bundan başka daha önceki bölümlerde değinildiği gibi incebağırsağın çok özel bir bölümünde ise sadece B-12 vitaminini emmek üzere hazırlanmış hücrelerden oluşan bölgeler bulunur. Ameliyatla bağırsaklarının bu bölgesi alınan kişilerin tıbbi tedavi olmadığı takdirde kansızlıktan ölmeleri kaçınılmazdır.
İnce bağırsak çok özel
fonksiyonları olan bir organdır. Bu organdaki hücreler, hangi maddenin
ne olduğunu ayırt ederek vücuda faydalı maddeleri seçebilirler.
Hücrelere bu aklı ve şuuru veren Yüce Allah’tır.
Bir insan için önüne konulan kimyasal maddelerin, madensel tuzların ya da toz metallerin ayrımını yapmak neredeyse imkansızdır. Bu konuda eğitim almamış bir kişi sadece bakarak demiri çinkodan ayırt edemez. Hangi maddenin faydalı hangisinin zararlı olduğunu, o an bedeninde hangisine ne kadar ihtiyaç olduğunu tespit etmesi de mümkün değildir. İnsan bu maddeler arasındaki farkı anlayamaz ama o insanın bağırsak hücreleri bunu rahatlıkla anlar.
Görüldüğü gibi hangi maddenin ne olduğunu ayırt edebilmek için akla ve bilince sahip olmak yeterli değildir. Konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmak gereklidir. Peki öyleyse bağırsak hücreleri böyle bir bilgiye nasıl sahip olmuşlardırş İnsan vücudundaki trilyonlarca hücrede neyin eksik, neyin fazla olduğunu bu hücreler nasıl tespit etmekte ve aksayan yönü nasıl gidereceklerini nereden bilmektedirler?
Atomların biraraya gelmesiyle oluşan hücrelerin bir iradeye sahip oldukları düşünülemez. Bu bilginin hücrelere yerleştirilmiş olduğu çok açıktır. Böyle muazzam bir işlemin tesadüflerle ya da başka bir etkiyle gerçekleşmesinin de mümkün olmadığı ortadadır. Bu durum, hücrelere, sahip oldukları şuuru veren üstün bir gücün varlığını gösterir ki, bu gücün sahibi herşeyi yaratan ve bir düzen içinde biçim veren Allah’tır.
Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilirş O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, herşeyi yaratmıştır. O, herşeyi bilendir. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. (En’am Suresi, 101-102)
Sizin İçin Çalışan Bakteriler
Bağırsaklardaki besinlerin çoğu kalınbağırsaklara gelene kadar emilmişlerdir. Ancak bazı özel besinlerin emilimi kalınbağırsakta gerçekleşir. Bunların arasında en ilginçlerden biri de K vitaminidir.K vitamini kanın pıhtılaşması mekanizmasında görev yapan, eksikliğinde, insanı ölüme götürecek sonuçlar ortaya çıkabilen son derece önemli bir vitamindir. Ancak K vitamini doğada insan bedeninin ihtiyaç duyduğu şekilde bulunmaz. İnsan vücudunun bu vitamini kendi kullanabileceği hale getirmesi, yani bir anlamda “rafine etmesi” gereklidir.
Ancak insan metabolizması böyle bir rafine işlemini de gerçekleştiremez. Peki nasıl olur da insanlar K vitamini eksikliğinden dolayı yaşamlarını yitirmezlerş Bu vitamini insanın kullanacağı hale getiren, onun için rafine eden mekanizma nedir?
Bu sorunun cevabı akıllara durgunluk veren bir gerçeği ortaya koyar. Bağırsaklarda bulunan özel bakteriler, K vitaminini bir dizi işlemden geçirir, rafine eder ve insanın kullanabileceği hale getirirler. Bu bakteriler tarafından rafine edilen K vitamini kalınbağırsaktan emilerek kana karışır.35
İnsan vücudunda K vitamini rafine eden bakterilerin bulunması mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir detaydır. Bakterilerin tam olmaları gereken yerde bulunmaları, rafine işlemini yapacak genetik şifreye sahip olmaları son derece önemli olaylardır. İnsanın hayatını devam ettirebilmek için varlığından bile haberdar olmadığı, hatta adını bile bilmediği küçücük bir bakteriye muhtaç olması ise bu olayın farklı bir yönüdür. Hiçbir tesadüf bir bakteriyi meydana getirip, üstelik bunu insanın bağırsaklarına yerleştirip, bu bakterinin genetik şifresini insana faydalı olacak işlemleri yapacak hale getiremez.
Resimde yapısından çeşitli kesitler görülen
kalınbağırsak vücudumuz için çok önemli olan K vitamininin emilmesini
sağlama görevini üstlenmiştir.
De ki: “Sizin şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mış” De ki: “Hakka ulaştıracak Allah’tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha hak sahibidir, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mış Ne oluyor sizeş Nasıl hükmediyorsunuzş” (Yunus Suresi, 35)